“… Bu görüş kalabalıklara yabancı değildir; söylenir dururlar: “Neye yarar ? Ne olacak yani? Daha böylesini çok görürüz; eski hamam eski tas” – bununla birlikte hiçbir şey olmaz, hiçbir şey araya girmez: Fazladan ne bir şair ne bir aziz çıkar. Bu nakaratların sadece birine bile uygun davransalar dünyanın çehresi değişirdi. Fakat- hayat aleyhtarı bir düşünceden çıkmış olan- ebediyet, fiillerin hayata geçirilmesini tehlikeye sokmayan bir insani refleks olamazdı: Onu mekanik bir tekrarla unutabilelim diye, harcıalemleşir. Şiir gibi azizlik de bir maceradır. İnsanlar, “her şey geçer ” derler- fakat bu dehşet verici bayağılığın menzilini kaç kişi kavrar? Kaç kişi hayattan kaçar, kaç kişi hayat için şarkı söyler yada ona ağlar ? Hayatın beyhude olduğu kanaatiyle kim dolmamıştır? Ama kim bunun sonuçlarıyla yüzleşmeye cesaret eder? Metafizik yeteneği olan insanlara canavarlardan da ender rastlanır- halbuki her insan bu yeteneğin unsurlarını potansiyel olarak içinde taşır. Bir Hindu prensinin bir sakat, bir yaşlı ve bir ölü görmesi, herşeyi anlamasına yetmiştir, bunları gören bizler ise hiçbir şey anlamayız, zira hayatımızda hiçbir şey değişmez. Ne olursa olsun hiçbir şeyden vazgeçemeyiz; oysa beyhudeliğin apaçık işaretleri erişebileceğimiz bir yerdedir. Ümitle malulüzdür, hep bekleriz, hayat da cevher haline gelen bekleyiştir sadece. Ebediyen askıda kalmaktansa, tarafsız bir ilah yada bir kadavra durumuna indirgenmektense, her şeyi bekleriz –Hiçliği bile. Böylelikle tamiri imkansız ‘ı kendine düstur edinen yürek bundan hala sürprizler umar. İnsanlık, onu yadsıyan olayların içinde aşıkane yaşar.
Dünyanın Dengesi
Sevinçlerle kederlerin görünürdeki simetrisinin kaynağı, hakkaniyetli bir şekilde dağıtılmış olmaları değildir : Bazı bireylerin başına gelen ve onları ötekilerin aldırmazlığını kendi eziklikleriyle telafi etmek zorunda bırakan adaletsizliktir. Fiiliyatının sonuçlarına maruz kalmak , yada bundan korunmak ; bütün insanları nasibi budur.
…
Bütün sevinçlerinin bedelini ödeyen , bütün zevklerinin kefaretini çeken, bütün unuttuklarının hesabını vermek zorunda kalan kimseler vardır. Tek bir mutluluk anı için bile borçlu kalmayacaklardır. Bir haz titreyişi binbir buruklukla taçlanıvermiştir onlar için; sanki kabul gören yumuşaklıklara onların hiç hakkı yokmuş gibi; sanki feragatleri dünyanın hayvani dengesini tehlikeye sokuyormuş gibi… Bir manzaranın ortasında mutlu mu oldular ? Elikulağında kederler içinde buna pişman olacaklardır. Tasarılarının ve düşlerinin içinde kibir mi duydular? Aşırı pozitif ıstıraplarla hizaya getirilerek sanki bir ütopyadan uyanır gibi çabucak kendilerine geleceklerdir. O halde ötekilerin bilinçsizliğinin bedelini ödeyen ; sadece kendi mutluluklarının değil , tanımadıkları kişilerin mutluluklarının da kefaretini ödeyen fedailer vardır. Denge bu şekilde yeniden sağlanır: Sevinçlerle üzüntüler arasındaki orantı uyumlu bir hale gelir. Eğer karanlık bir evrensel ilke sizin kurbanlar sınıfında olacağınıza hükmünü vermişse, içinizde sakladığınız cennet parçasını ömrünüz boyunca ayaklar altına alarak buna uyarsınız; bakışlarınızda ve düşlerinizde beliren azıcık atılım da , zamanın , maddenin ve insanların murdarlığı önünde kirlenecektir.
Cioran, Çürümenin Kitabı