“…Bİriyle evliyseniz ve ‘eh eğer karım ölürse o zaman başkasını bulurum’ diye düşünürseniz, bu pek de bizim bildiğimiz anlamda aşk olmaz. Kayba karşı bir duyarlılık yoksa aşk diye bir şey de yoktur ve o çaresizliğin hayaleti samimiyetin lokomotifi olabilir.
İnsanların karıştırmaya yatkın olduğu 3 şey var: depresyon , yas ve üzüntü. Bir kaybınız olduysa ve inanılmaz mutsuz hissediyorsanız, altı ayın ardından hala çok derinden üzgünsünüzdür, fakat bir şekilde daha iyi işlev görebilirsiniz. Muhtemelen bu yastır. Ve büyük olasılıkla eninde sonunda kendini bir şekilde çözüme kavuşturacaktır. Eğer feci bir kaybı tecrübe ederseniz, felaket hissedersiniz ve altı ay sonra hemen hemen hiçbir şekilde işlev göremez durumdaysanız bu muhtemelen feci olaylar karşısına tetiklenen bir depresyondur.
Depresyondayken gri bir peçe giydiğinizi düşünmezsiniz ve dünyayı kötü ruh halinizin pusundan gördüğünüzü fark etmesiniz. Şizofrenlere içlerinden algıladıkları o yabancı şeyin çıkarılıp atılması gerektiğini anlatarak yardımcı olmanız daha kolaydır, fakat depresiflerle bu zordur, çünkü gerçeği gördüğümüze inanırız. Fakat gerçek, yalan söyler.
Şimdi insanlar soruyor” bu mutlu hapları alıyorsunuz ve mutlu mu hissediyorsunuz?”
Hayır fakat öğle yemeği yemek durumunda olmak bana üzgün hissettirmiyor, telesekreterime gelen mesajlar yada duş almak bana üzgün hissettirmiyor. Daha fazlasını… Aslına bakarsanız, sanırım mutsuzluğu, hiçlik olmadan hissedebiliyorum. İşle ilgili hayal kırıklıkları hakkında, hasar gören ilişkiler hakkında, küresel ısınma hakkında örneğin. Bunlar şimdi benim üzgün hissettiğim şeyler…
Depresyonla ilgili çalışırken dayanıklılığın mekanizması nedir’i sordum. Zamanla bulduğum: tecrübelerini reddeden insanlar; “Uzun zaman önce depresyondaydım ve bir daha asla onun hakkında düşünmek istemiyorum, ona bakmayacağım ve sadece hayatıma devam edeceğim” diyenler; ironik bir şekilde bu insanlar sahip olduklarının en çok kölesi olanlar. Depresyonu kapatmak onu güçlendirir, siz ondan saklanırken o büyür. Bu deneyimi daha iyi beceren insanlar bu çeşit bir durumları olduğu gerçeğini tolere edebilenler, depresyonuna tolerans gösterebilenler, dayanıklılığa kavuşanlar oluyor.
Birinin depresyonda olduğu gerçeğini tanıması, depresyonun nüksetmesini engellemez, fakat nüksetme olasılığını kişinin kaldırmasını kolay hale getirebilir. Soru çok da o büyük anlamı bulmak ve depresyonunuzun çok anlamlı olduğuna karar kılmak değildir. Daha ziyade o anlamı aramak ve düşünmek; tekrar geldiğinde, “cehennem gibi olacak fakat bundan bir şeyler öğreneceğim” demektir mesele.
Ben kendi depresyonumdan, bir duygunun ne kadar büyük olabileceğini, gerçeklerden daha sahici olabileceğini ve bu deneyimimin olumlu duyguları çok daha odaklı ve yoğun bir şekilde yaşayabilmeme imkan verdiğini buldum. Depresyonun zıddı mutluluk değil; Canlılıktır. Ve bugünlerde yaşamım canlı, üzgün olduğum günlerde bile. Beynimdeki cenazeyi hissettim, ve devin yanına oturdum , dünyanın kenarında ve keşfettim; İçimde olan bir şeyi ki ona ruhum diyebilirim. Onu yirmi yıl önce o güne değin hiç formüle etmemiştim, cehennemin bana sürpriz ziyarette bulunduğu o zamana kadar.
Sanırım depresyonda olmaktan ve tekrar depresyona girmekten nefret etmeme karşın depresyonumu sevmenin bir yolunu buldum. Onu sevdim çünkü beni zorladı, aramaya ve neşeye tutunmaya. Onu seviyorum çünkü her gün karar veriyorum, bazen oyuncu bir biçimde ve bazen o anın mantığına aykırı bir biçimde, yaşama sebeplerine bağlanmaya. Ve sanırım bu son derece ayrıcalıklı bir coşku…”
EKLENTİ:
Şöyle bir cümle görmüştüm, etrafında coşkulu kalabalık: ” Ben olduğum değil olmak istediğim kişiyim.” Bu cümlede bir telaş, neredeyse kaçış okudum; Olduğu ve olacağını bıçakla keser gibi ayırmakta, ikisi arası “köprü” kurmayı-olmayı bilemediğinden… Teşhis olmadan tedavi, nasıl söz konusu değilse, olduğun neyse onu tanımadan olacağına yürümek de öyle…
Ellerime sordum; “olduğum şey misiniz, olacağım şey mi”
Cevap verdiler: “Olduğumuz gibiyiz, şimdi- burada ,
Bizimle ne yaparsan o olacağız….” A.Arin