Kendiliğinde(n) bir güç, değer-yeterlilik resminde acı, kırılganlık ve çaresizliğin nereye konulacağı aranırken kendini sevmek diye bir iş türemiş , ironik …
“Kendinizi ne kadar çok tanırsanız, başkalarında gördükleriniz için o kadar fazla sabrınız olur.” E. Erikson
“Empati ,kişinin kendini başkasının yerine koymasıdır” cümlesinde empatinin kaynağı kim, kişinin kendisi … Karşıdaki birisi için ”Neden empati duymuyor” sorusuna soru, “kendinden ne kadar haberdar ?” Kendi duygu ve gereksinimlerini “algılamamayı” öğrenmişse, kendinden bilemiyor ise , kişi, ötekininkini nasıl duyumsar?
Çocukluğa inip geri döneceğiz.
Anne-bebe & Empati
Empati, kişi-bebeğin , kendi kasları ( kinestetik ) vasıtasıyla diğer kişinin duygusal durumunu-varlığını hissetmesi , bebek için kucaklanma-temas yoluyla gerçekleşiyor. Bebek, annesinin sevgisini empati yoluyla hissettiğinden, kendi duygularını da annesi vasıtasıyla hissedebilir ve onları yapılandırma olanağına sahip olur. (Anne-ile-çocuğun karşılıklı olarak birbirini algılaması )W.S. Condon ve L.W. Sander ( 1974) bebeklerin sesleri takip etmekle kalmayıp ritme göre hareket ettiklerini saptamış. Böylece, bebek ve anne, “karşılıklı” olarak birbirlerini geliştirmek için kendilerini değiştirir ve birbirlerini kabul ederler. Ebeveyn kendi duygu-gereksinimlerini olduğu gibi görmemeyi öğrenmişse çocuğunkileri algılayarak karşılayabilir mi? Genellikle hayır. Bu etkileşimde, çocuğun örneğin annenin korkusunu algıladığını ve çocuğun bu duygualgısının inkar edildiğini yada bunu hissettiği için çocuğa kızıldığını hayal edin, çocuk hissetmekten rahatsız olmaya başlar. Burası, çocuğun duygusunun anlaşılmayıp- yok sayılması yoluyla, çocuğun kendi duygu-ihtiyacını duymamayı öğrenmeye başladığı yer ( öğrenilmiş körlük; her durumda bir şey öğrenilir)
“İnsanı kendisinin duygusal olarak vurguladığı kas olaylarından uzaklaştıran şey, onu karşısındaki insanın duygusal durumunu algılamaktan da uzaklaştırır” A. Gruen, Betrayal of the self
Kendi duygu-ihtiyacına kör’elme, öteki’ne empati yoksunluğu olarak görünür hale gelmekte.
Öğrenilmiş “körlük & çaresizlik”, bağımlılık
Çocuğun ihtiyacıyla güdülenmiş davranışı sonuçsuz kaldığında ( tatmin edilmediğinde ve daha fenası yok sayıldıgında , gorulmedıgınde ), çocuğun kendi davranışlarını , gelişiminin ana çıkış noktası “yapmamayı” öğrenmesi muhtemel . Bunun sonucunda , çocuk için, var oluşu hakkında, kendi eylemiyle, bir şey öğrenmesine olanak azalır.
Öğrenilmiş çaresizlik denilen, eylemlerin sonuca etki etmeyeceğinin öğrenilmiş olması; “etkim yok” düşüncesine sahip olmak demek. Bunun nedenlerinden biri , yukarıda sözü edilen, öğrenilmiş körlüğe uzanmakta, görülmemiş yada karşılan(a)mamış kırılganlık, ihtiyaçlar karşısında
“…aslında bundan daha ötesi gerçekleşmektedir. Hiçbir şeyin kendi benliğimizden kaynaklamadığının öğrenilmesi, olumsuz bir durumun destekleyicisi haline gelir. Kendi gereksinim ve güdülerimizi görmezden gelmeyi öğreniriz. Kişi, kendi özünü ve benliğini tanıyamaz, çünkü kendi merkezinin bilincinde değildir.” A. Gruen
İhtiyacıyla motive eylemine ebeveyn tarafından verilen tepki, bebek-çocuk için eyleminin sonucu değiştirmediğini görmek anlamına geldiğinde, kişi-bebekte iradenin oluşumunu etkilemekte. Bebek-çocuk zaten ihtiyaç halindedir, ihtiyaca ulaşmak için gösterdiği çabanın sonucunda olanlar kendi ve dünya hakkında yorumların oluşmasına neden olur; ihtiyacım karşılanmıyor , birşey değiştiremiyorum, buna ihtiyaç duymamalı, böyle hissetmemeliyim vb”
Kendi eylemlerinin bir etki yaratmadığını öğrenmek, iç-dış ekseninde, çocuğu benim bir etkim yok hissi vererek , giderek , dış dünyaya bağımlı kılınışının tohumunu atmış oluyor. Öğrenilmiş çaresizlik -bağımlılık arası örülen yol… ( psişede , etken dış/öteki- edilgen iç/ben yapılanması )
Gereksinimlerin duyulmaması öğrenildiğinde , bu gereksinimler tehdit edici düşmanlar olarak algılanmaya başlanır. Varoldukları biliniyor ancak ( öğrenilmiş körlük, görülmemiş çaresizlik….) inkar edildikçe kendileriyle ne yapılacağı bilinemez hale geliyor. Korku , burada, varlığı kabul edilmeyen ve ama ihtiyaç ( iç bölünme) duyulanın görülmemesi ve karşılanmayışının doğurduğu çaresizlik hissini de kapsar; çaresizlik korkusu
“… bir başka insanın çaresizliği bize kendi çaresizliğimizi hatırlattığında, ama bunu zayıflık olarak algılayıp reddettiğimizde, kurban kendimizden nefret etmeye neden olur. Çaresizlikten doğan korku, ezilene karşı içimize bir öfkeye dönüşür, çünkü kurban nefret ettiğimiz yanımızı bize yansıtmaktadır. Kurbanı kendi zayıflığımızdan sorumlu tutarız. Bu mekanizma gelişimsel olarak şartlanmıştır, hep bastırdığımız kırık onurumuzun intikamını alırız. Tavrımızdaki insani yönü azalttıkça, acımızı daha da uzaklaştırmış, insan benliğimize de ihanet etmiş oluruz. “ A. Gruen
Bölünmüş İnsan-kayıp kendilik
Canlı olmak, özümüzü fark etmeye köprü olan sevinç, üzüntü, cesaret, çaresizlik vb bütün duygularla canlı bağlantılarımızı kapsıyor, gerektiriyor. (Zombilerde mesela sevinme, acı çekme, çaresizlik vs. hoş-nahoş herhangi bir duygu emaresi yok gibi… )
Bütünlük denilen, tüm duygu, gereksinimleri ( kırılganlık, çaresizlik, neşe, canlılık vb) tanımak ve hissetmek ile gelebilense , söz edilen körlükler dahilinde varlığımızın bazı kısımlarına sahip çıkmadığımız anlaşılmakta. En göze batan sorunsallardan biri olan sorumluluktan kaçınmak da tam da bununla , kendinin tamamına sahip çıkmamak ( kendilik kaybı ) ile ilişkilidir; kendine ve yaşama sorumlu hissetmemek ( kendini hissetmemek ; bağsızlık-cansızlık yan etki –sonucu : sorumsuzluk… )
-Güç Yanılsaması:
Herkesin savun-saldır’da, güçlü “göründüğü” , kimsenin “korkuyorum” demediği bir yer…
Çocuklukta tanınmamış canlılık, kırılganlık, çaresizlik ve kendini böylece inkarın, yaşamın ilerleyen döneminde , güç gösterisi, başarı zorlaması, yada savun-saldır görünümlerinde ortaya çıktığını görmek zor değil. Gücün neye benzediğini söyleyen, gereksinimleri karşılanmış yetişkinçocuk mu, karşılanmamış çocuk mu , sormalı… ( her yetişkin , bir zamanlar, çocuktu)
Kırılganlık ve canlılığın içinde olmadığı bir güç’le tanımlanıyorsak , bu tanım kendi gereksinim ve duygularımızın bir kısmıyla bağı kopartmak ,kendini reddedişi kapsayan bir senaryodayız demek. Sonra neden şiddet var, neden olmasın ?
‘Boşluk korkuya, korku öfkeye, öfke saldırganlığa…’ Gruen, Betrayal of the self
Kişiyi bölen-parçalayan toplamayı unutan güç tanımları ve kendiliğimizin çocukluktan itibaren kucaklanmayışından sebep bir takım “uyumsuzluklar” , rahatsızlıklar yaşamaktadır insan ; kendini sevmek diye bir iş önümüze gelir, böylece…
“Sevginin hüküm sürdüğü yerde, güç istenci yoktur; ve bu istencin hakim olduğu yerde sevgi eksiktir. Biri diğerinin gölgesidir.” Jung
#İnsanlıktravmaları
#bütüninsan 26.1.2021_Alev
Kaynak : Arno Gruen, Kendine İhanet
Levent
Yine çok derinlikli bir yazı. Ve derin sulara doğru kulaç atmaya cesaret edebildiğimiz ölçüde su altı zenginliğinin farkına varıyoruz.
A.Arin
derin kut’lu mavi…esenlikle