“İçimizdeki Mars enerjisini atabilmek için bir şeylere ihtiyacımız var, kurmuş olduğumuz yapı ve ruhumuzun evrimi arasında bir çelişki var. Şehirleştik , tarım yaptık ama içimizdeki enerjiler bir şekilde kaşınıyor. Kısacası inanılmaz kötü şeyler yapabiliyoruz. İlkel beyni eğitimli şekilde yönlendirebilicek bir sistematik , ilkel beyin üzerine çalışan eğitim sistemimiz yok.” Oğuzhan Ceyhan
Bu yazı, içimizdeki vahşiyi psikolojik ve astrolojik yönleriyle ele alıyor.
Evvel Zamanda İnsan , Nereden Nereye Geldik
“Kökleri çok eski zamanlardaki, misal bir kaplan tehlikesine cevap vermek gibi, basit işaretleri analiz etme rutinine sahip olan insan aklı, evrimleşti, ve son zamanlarda hızla genişleyen beynin sonucu olarak, daha fazla adapte olabilir, daha derine hareket ederek, insanlığın geçirmiş olduğu adaptasyonlar gibi.” (p. 279) 1991. (1)
Psikolog ve bilinç araştırmacısı Robert Ornstein burada insan aklının, kaplan saldırısı gibi gerçek yaşam tehlikelerine cevap verme noktasının ötesinde geliştiğini ve evrimleştiğini söylüyor. Şu anki insan aklının benzer şekilde hayatta kalma ve evrimleşmeyle benzer şekilde ilgilendiğini düşünmüyoruz. Daha çok ödenmesi gereken faturalar, aşırı yeme sonucu obezite, bağımlılıklar, aşkımıza karşılık vermeyen o kişi, sanal arenada mücadele gibi konularla ilgiliyiz. Nereden nereye gelmişiz.
Ruhlarımızın bir yanı geçmiş zamanların ilkel av-avcı oyununa devam etse de oyunun tezahürlerinin değiştiğini kabul ederiz. Bu dinamiklerin değişimlerinin farkına varmak , kendimize dair anlayış geliştirmek ve tehlike ve yıkımdan kaçınmak üzere işaretlere doğru yanıtlar verebilmek anlamında da önem taşımakta.
Kötülük, ilişkili tuzaklar ve yıkıcılığı, gelişimi durdurma niyeti taşır, hem bireyde hem toplumda. Kötülüğü günlük hayatlarımızda, lider olmuş bir psikopat, yada psikopat bir komşu yada iş arkadaşı yada kitlelerin katliamında yada hayvanlara eziyet edenlerde olarak görebiliriz. Ve bu saldırıların sonucu bir kaplan saldırısınınki gibi gerçektir.
Saldırganlık
Human Agression isimli kitabında , Dr. Anthony Storr cichlid adı verilen bir balık türü üzerinde yapılan bir deneyden bahsediyor. Bu balık türü doğuştan agresif. Saldırganlığının yönelimi için onlara düşmanca davranan komşulara ihtiyaçları var. Böyle komşuları olmadığında, bu balıklar agresif olmayı kesmiyor, bunun yerine agresif olabilecekleri bir şeyler aramaya başlıyorlar. Araştırmacılar bir cichlid balığı ailesini iki çocuklarıyla birlikte izole ediyor. Ortamda yalnızca bay ve bayan balık ve iki çocuğu olduğunda ve bir düşman komşu olmadığında, bay cichlid in, saldırganlığını eşi ve iki çocuğuna yönelttiği görülüyor. Eşi ve çocukları ortamdan alındığında, erkek balık bu kez içinde bulunduğu tank a saldırmaya başlıyor.
Saldırgan davranış, insanda, kişinin motivasyonuna bağlı olarak, düşmanca veya enstrumental olarak 2 şekil alıyor. Düşmanca saldırganlık, öfke duygusu ve acı verme kastıyla, daha dürtüsel, plansız gerçekleşir, sokakta bir yabancıyla kavga etmek gibi. Enstrumental saldırganlıktaysa bir amaca ulaşmak hedeftir ve acı verme niyeti taşımayabilir. (Berkowitz, 1993)
Saldırganlığın neden var olduğuna ilişkin farklı teoriler var. Bazı araştırmacılar, agresyonun evrimsel amaç taşıdığını iddia eder. (Buss, 2004). Erkekler kadınlardan daha fazla agresyon gösterme eğilimindedir. (Wilson & Daly, 1985). Evrimsel psikoloji bakışından, erkek agresyonu, primatlarda olduğu gibi, diğer erkekler üzerinde baskınlık göstermek ki, eşi korumak ve erkeğin genlerini sürdürmek amacı taşır. Cinsel kıskançlık erkek agresyonunun bir parçasıdır ki erkeğin dişinin soyunun ebeveyni oluşunu korumayı amaçlar. Agresyon erkeklerde evrimsel bir amaca hizmet ediyor görünürken, kadınlar da agresyona başvurur. Kadınlar daha çok enstrumental agresyonu sergilerler ki amaca ulaşma niyeti taşıyan, daha planlı nitelikte olan türüdür demiştik.(Dodge & Schwartz, 1997). Diğer kişinin sosyal pozisyonunu etkileyen negatif iletişimler kurmak vs. Agresyonu açıklayan diğer bir teori de hayal kırıklığı (frustration aggression) teorisidir. (Dollard, Doob, Miller, Mowrer, & Sears, 1939). Buna göre insanlar amaçlarına ulaşmaları engellendiğinde agresif hale gelirler. (2)
Psikolog Clara Thompson saldırganlığı şöyle açıklıyor; “Saldırganlık , yıkıcı olmak zorunda değil. O, büyümek ve hayata hükmetmek için doğuştan bir eğilimden gelir, ve bu, yaşayan tüm maddenin özüdür. Sadece bu yaşam enerjisi engellendiğinde, öfke, nefret ve onunla bağlantılı hale gelir, üstüne yapışır.” Bu enerjinin kabulü ve yapıcı , yaratıcı kullanımı noktasında sıkıntı yaşıyoruz.
Mars-Pluto
Psişede, kendini koruma iç-güdüsü, kişinin kendi varlığına sahip çıkması , aynı zamanda yaşamın devamıyla ilişkili astrolojik sembolik Mars.
M.E. Hurding, Mars enerjisini yönetme zorluğuyla ilgili şöyle bir yorum yapmış; “ agresif içgüdü transformasyonu özellikle zor olan türden, çünkü belki de ( açlık güdüsüyle karşılaştırıldığında) yiyen bir insan yeme eylemiyle diğerlerinin haklarını çiğnemezken bir kavga , kendini koruma bile olsa, koruma mekanizmaları gibi agresif mekanizmaları da içerir “
Pişenin Mars içerikleri bireyi, Venüs ün uyum, sevgi, bağlantı değerleriyle bir arada tutulan ve kendisine güvende hissettiren grubuna yabancılaştırabilir. Gruptan ayrılma direkt negatif bir anlam elbette içermez. Başlatıcı nitelikte bir hareketin gerçekleşmesi olumlu anlamda gruba da katkı sağlayabilir(3). Mars enerjisi akılla işlenmediğinde çiğ dürtüsellik ( özellikle hayatta kalma-cinsellik bağlantısı düşünüldüğünde) halinde çalışmaya yakın görünüyor.
Şiddetin diğer bir elementi Pluto’yu, yer altı, karanlık, gölgeyle ilişkili olarak aşağıda ele alıyor olacağız.
Gölgelerimiz-Bireysel
“ Maalesef, hiç şüphe yok ki, bütüne bakıldığında, insan kendisini hayal ettiğinden ya da olmak istediğinden daha az iyidir. Herkes bir gölge taşır, ve kişinin bilinçli yaşamında somutlaşandan daha karanlık ve yoğundur. Bir aşağılık, düşüklük, bilinçli ise , kişi onu her zaman düzeltme şansına sahiptir. Dahası bu diğer ilgilerle sürekli temas halindedir, ki değişik görünümlere girer. Ancak eğer bastırılır ve bilinçten izole edilirse, asla düzeltilemez.”
Jung “Psychology and Religion” (1938). In CW 11: Psychology and Religion: West and East. P.131
İnsanın kendisini iyi biri olarak düşünme meylinin iyi bir yerden geldiğini varsaydığımızda bile bu meylimizin gerçekte kim olduğumuzu görmeye engel olabileceğini hatırda tutmak gerek. Jung’un anlatmak istediği ve gölge olarak tanımladığı kavrama böylece gelelim.
“En derin anlamında , gölge, insanın arkasında sürüklediği görünmez kertenkele kuyruğudur. Dikkatlice kesildiğinde, gizemlerin iyileştirici serpenti haline gelir. Sadece maymunlar onunla gösteriş yapar.” Jung, The Integration of the Personality. (1939).
Gölge, temel olarak, psişenin karanlık tarafıdır, karanlık derken görülmeyen , elbette bir nedenle, zira görülmesi hoşa gitmeyen, zihindeki imaja, persona ya uygun olmayan parçalar toplamı.
“Ama gölgeyi daha genel bir anlamda kullanabiliriz. O , sadece bir arketipsel şekil yada paternin karanlık tarafı değildir. Persona nın olduğu yerde gölge de vardır. İyinin olduğu yerde kötü de vardır. Gölgeyi önce şöyle biliriz : güç, açgözlülük, zalimlik ve katilce düşünceler , kabul edilemeyecek dürtüler, etik ve ahlaki olarak yanlış eylemler. Gölge bilinçsizdir. Bu çok önemli bir düşüncedir. Bilinçsiz olduğu için, onu yalnızca dolaylı olarak biliriz, yansıtma olarak, aynı Savaşçı, Arayan ve Aşık arketiplerinde olduğu gibi. Yansıttığımız noktada, diğer insanlardaki , şeylerdeki gölgeyle karşılaşırız, Günah keçisi gölge yansıtmasının mükemmel bir örneğidir. Nazilerin Yahudilere gölgelerini yansıtmaları, arketipin ne kadar güçlü ve korkunç olabileceğine dair ip ucu verir.
The archetypes and the collective unconscious. / Jung, C. G. (Carl Gustav), 1875-1961 / 2d ed. / Princeton, N.J. / 19
Arketiplerin gölge tarafları olduğunu görmek zor değildir. Savaşçı’nın gölgesi, becerilerini güç ve egosu için kullanan despot, hain, Darth Vader; arayan kişi (seeker) arketipi, hakikat ve saflık arayışında olan iken, gölgesi arayan, gurur,kibir, hırs ve bağımlılıklar tarafından kontrol edilir. Aşık, ışığı takip ederse, bağlanır ve adanırken, gölge aşık baştan çıkarıcı bir sex bağımlısı veya ilginç şekilde tutucudur( puritan).
Yansıtma fikri ilginç bir nokta ortaya koyar. Demektir ki, gölge konusu hiç de dışarıda değil, gerçekte içerdedir, içimizde. Gölge yansımalar bizim için kadersel bir cazibe taşır. O kişide, orada gerçekten kötü malzemenin nerede olduğunu keşfetmişiz gibi görünür! Ordadır işte! Hayvanı, şeytanı ve kötü çocuğu bulmuşuzdur. Ancak kötü gerçekten var mıdır yoksa kötü olarak gördüğümüz kendi gölgemizin yansıması mıdır? Jung derdi ki evet kötü vardır ama çoğumuzun kötü olarak gördüğü, özellikle kolektif alanda, bir gölge yansımasıdır. Zorluk bu ikisini ayırt etmekte. Ve bunu yalnızca yansıtmanın sona erdiği yeri keşfettiğimizde yapabiliriz. (3)
Jung, her bireyin kendi içinde bütün olduğuna, ancak çoğumuzun kendimizin önemli parçalarımızla bağlantımızı kaybettiğimize inanır. Rüyalarımızın mesajlarını ve uyanık hayal gücümüzü dinleyerek, farklı parçalarımızla bağlantı kurabilir veya onları yeniden bütünleyebiliriz. Yaşamın amacı individuation ( bireyselleşme) dir, psişenin farklı parçalarını bilmek, ifade etmek ve aralarında uyumu bulmak. Eğer biricikliğimizi fark edersek, bu süreci ele alabilir ve gerçek kendimize dokunabiliriz. Her birey özel bir doğadadır ve çağrısı kendisine göredir. Ve bunlar bilinç ve bilinçdışının birleşmesiyle doyuma ulaşmazsa kişi hastalanabilir.
Tr Haritasına Bakış “Bireysel Olan Toplusaldır”
Popüler karakterler, bireysel düzeyde, özlem duyulan, arzu edilen ama arzu ettiğimizi belki ihtiyaç duyduğumuzu kabul etmediğimiz taraflarımızın toplumsaldaki yaratımlarıysa toplumsal nefret nesneleri, linç malzemeleri ya da günah keçileri, bize gölgelerimizle ilgili ne söylüyor olabilir?
- Tc haritasında, 5. evde akrep burcunda Venüs bulunuyor .
Venüsün temsil ettiği sevgi, uyum ve dolayısıyla ilişkiler konusunda kolektif bilincimizde, akrebin gölge taraflarına eğilimleri teşhis etmek mümkün;
“Ya benimsin ya toprağın” öbeği İngilizcede bir karşılığı olmayan kültürel bir kod.
Kadın-erkek ilişkilerinde aile içi şiddet , kadına uygulanan şiddet, çocuğa şiddet-istismar ülkede kaynamakta olan gündemler.
Venüsün temsil ettiği “değer” duygusu akrep doğasında, sevgi-değer-güç temaları arası etkileşimlere dikkat çekiyor.
Toplumda anne ye verilen kutsallık bir yanda ( cennet annelerin ayağı altında) anneleri hatırladığımız zengin bir nahoş deyimler külliyatımız da mevcut. Çelişkili nitelikler taşıyan bu ‘anne vurgusu’, dişi enerji ve ilişkili olarak cinselliğin algılanmasında bir hassasiyete, ve sonuçlara bakıldığında, sağlıksız yapılara işaret ediyor düşüncesindeyim. Cinselliği, ki insanın dünyaya gelmemizin yoludur, kötü addeden, annesine bu “kötü”(?) eylemi nasıl yakıştırabilir, annesini ve annesinin parçası olarak kendisini nasıl sevip kabul edebilir? Sağlıklı ele alınmayan yaşam enerjisinin ( cinsellik) , şiddet ve türlü sapkın dışavurumlara ( bknz. toplumsal sapkınlık, tecavüzler) dönüşerek karanlık veya gölge bir şekil aldığını görmek mümkündür.
5.ev Venüs Akrep göstergeleriyle, sevgi, güzellik, sanat, para konularıyla sağlıklı, yapıcı ilişki kuramadığımızı söylemek mümkün görünüyor. Bu nedenle, toplumsal sevgi-nefret kişiliklerine, toplumsal-bireysel bilinçaltından yansıyan dinamikler ışığında bakmak, gölgelere kulak vermek , bireysel ve kolektif alanda bütünleyici açılımlar ve anlayışı geliştirmek adına önem taşıyor.
Venüs ün bize, bizim kendimize sorumuz, “değerler” imiz yıkıcı mı yapıcı mı, karanlığın içinde ışığı görmenin bir yolu var mı ?
* *
Yaşam enerjisinin bir tezahürü olarak güç-şiddet-öfke dinamiklerini irdelemek, yalnızca toplumsal değil, yukarda sözünü ettiğimiz global uyumlanmanın sakat taraflarına ışık tutmak anlamında da önem taşıyor.
“Güç”olgusuna sorulması gerekli görünen bazı sorular var;
Güç nereden gelir?
Kontrolsüz güç güç değilse, güç, doğasında kontrolü de içerir. ‘Kontrol’ün öğeleri nelerdir ? Ve bu öğeleri sağlamlaştırmak adına kendimizi tanımak nasıl mümkün?
Bireysel gücümüzü bize ‘dışarıda olan’ a ne karşılığı teslim ediyoruz, beklentilerimiz, çıkarlarımız, ihtiyaçlarımız bu alış-verişi nasıl şekillendiriyor ? Gücümüzün sorumluluğundan neden kaçınıyoruz? ( bknz. kurban bilinci)
İnsanlık tarihine bakmalı, insan, gücü ne sandı, sandığıyla ne yaptı veya ne yıktı?
Gücün dejenere hali zararda çalıştığında bedelleri neler oldu?
İnsan oğlu , toplum dediğimiz birey birey bizlerden oluşuyorsa, gücün farklı tanım ve işleyişlerini kendi yapımızda hangi yollarla keşfedebiliriz?
Hiç kimse olduğumuzda, kıyafetler, isimler, ünvanlardan ari, kimiz, neyiz, özümüz neyi taşıyor ?
Gölge’de açıklandığı üzere, kolektif-toplumsal alandaki negatif-kötü denilen yansımalar , bireysel yansımalarımızla sıkı sıkıya bağlantılıdır.
Yollar ve Işık
Dünyanın değişimi ve adaptasyon ihtiyacımıza dair;
“Enerjiyi sporla kanalize ederek, kendini savunmayı öğrenerek, gücünün farkına vararak, Ehlileştirilen vahşi…Eğer içinizdeki vahşi yönleri evcilleştirmezseniz bir şekilde ortaya çıkar. Panik atak, anksiyete , depresyon, bunların hepsi modern hayatın bu savaşçı kimliğiniz üzerinde yaratmış olduğu baskılardan kaynaklanır. İşte genlerimizdeki bu enerjiyi uyulmamanın bir yöntemini bulamadık.
Mars ve Plutoyu anlamazsak pek çok kötülük yaşarız. ” Oğuzhan Ceyhan
“Dünyayı bu kadar çok değiştirdiğimiz için, hayatın bütün dönemlerinde, bebeklik, gençlikte, toplumda, gezegende ve ruhta , bilinçli bir şekilde, adaptasyonun yeni yollarına yönlendirecek bir topluma ihtiyacımız var. İnsanlığın bunu yapacağını söyleyemem, ama şurası açık ki, atalardan kalan dünyalardaki köklerimizi ve onlara nasıl uyum sağladığımızı ve uyumlarımızın şimdiye uygunsuz şekilde nasıl yapıştığını anlamadığımız sürece, gerçek bir değişim umuduna sahip değiliz… ( p. 279) Robert Ornstein
İnsanlığın nereden nereye geldiğini kendi yapımızda işaretlerini idrak etmek, kendi karanlık , ışık ve gölgelerimizle çalışmak , içimizdeki vahşiyi ele almak, karanlık odalarımıza girmek boynumuzun borcu gibi görünüyor. Başka türlü Mars-Pluto enerjilerinin kırıp dökmek yerine yapmaya , yaratmaya dönüşümü nasıl mümkün olur?
Yaratılışımıza belli ki uygun olmayan sistemin içinde yaşıyoruz, bu bir zorluk olabilir, ancak mazeret olabilir mi?
Jung a kulak verelim;
“Geçmişimizi kendimizle taşırız, öyle ki, ilkel ve düşük insan istek ve duygularıyla , ve yalnızca büyük bir çabayla kendimizi bu yükten ayırabiliriz. Bir nevroza geldiğinde, her durumda, yoğun bir gölgeyle uğraşmak zorunda kalırız. Böyle bir insan iyileşmek isterse, bilinçli kişilik ve gölgesinin bir arada yaşayabileceği bir yol bulmak gereklidir. “
Jung, Answer to Job” (1952). In CW 11: Psychology and Religion: West and East. P.12
“Bir insanı gölgesiyle karşılaştırmak ona ışığını göstermektir. Kişi, birkaç kez, zıt kutuplar arasında yargıç olarak durmayı deneyimlediğinde, “kendi” ile kastedilenin ne olduğunu anlamaya başlar. Gölgesini ve ışığını eş zamanlı algılayabilen herkes, kendisini iki taraftan görür ve ortaya bulur.”
Jung, Good and Evil in Analytical Psychology” (1959). In CW 10. Civilization in Transition. P.872
“ İyi ,abartılarak daha iyi hale gelmez, daha kötüsü küçük bir kötülük umursanmayarak ve bastırılarak büyük hale gelir. Gölge insan doğasının gerçek bir parçasıdır, ve yalnızca geceleri gölge yoktur.”
Jung, A Psychological Approach to the Dogma of the Trinity” (1942) In CW 11: Psychology and Religion: West and East. P.286
“ Sorunlarla baş etmemiz gerektiğinde, iç güdüsel olarak karşı çıkar ve karanlığa giden yola yöneliriz. Yalnızca anlaşılabilir sonuçları duymak ister ve bu sonuçların karanlığa giriştiğimizde ve oradan ortaya çıktığını tamamıyla unuturuz. Ancak, karanlığa nüfuz etmek için, bilincin bize sunabileceği ışığın bütün güçlerini toplamamız gerekir.”
Jung, “The Stages of Life” (1930). In CW 8: The Structure and Dynamics of the Psyche. P.752
“Her bilinç seviyesinde, ışığın eski gizemi ve karanlığın saldırısı tekrar edilir, yeni bir seviye için ışığın artışı…Ve ışığın o küçük artışı daha bir önceki durumun görece karanlığı tarafından saldırıya uğrayabilir. (p. 406) Jung, 1976
“…insanın gelişimine sadece mental açıdan, yada etik açıdan bakmak , bilincin yoğunlaştırılmasıdır. Soru her zaman, büyük ışık, daha fazla ışık, aydınlanma ve berraklaşmadır.Işık her zaman, bilincin bir sembolüdür; görebildiğiniz bir ışık olduğu zaman, ışık vizyonunuza yardım eder, ve o amaç gibi görünür.” (p. 501) Jung, 1976
“Kişi, ışığın şekillerini hayal ederek değil, karanlığı bilinçli hale getirerek aydınlanır.” Jung
Herman Hesse den bir alıntıyla tamamlamak istiyorum:
“Her insan yalnızca kendisi değildir, aynı zamanda bir kereliğine, tümüyle kendine özgü, her durumda önemli ve ilginç bir nokta oluşturur, öyle ki dünyanın tüm olayları bu noktada birbiriyle kesişir, bir kez liğine bir karışımdır bu, bir daha aynı biçimde asla yinelenmez. Dolayısıyla, her insanın yaşam öyküsü önemlidir, sonrasız ve tanrısal nitelik taşır; bu yüzden insan yaşadığı ve doğanın istemini yerine getirdiği sürece olağanüstü ve her türlü dikkate layık bir varlıktır. Her insanda akıl bir surete bürünmüştür, her insanda ilkel yaratık acı çeker, her insanda kurtarıcı bir İsa çarmıha gerilir.” Demian
Psk. Alev A.Topçu
19.2.2019
Kaynaklar:
1.Oğuzhan Ceyhan İleri Seviye Karma-Kehanet ders notları
2.http://www.santacruzpsychologist.com/blog/2013/consciousness-the-bright-side-of-the-moon/
3. https://courses.lumenlearning.com/wsu-sandbox/chapter/aggression/
4. Psychological astrology : A synthesis of Jungian Psychology and Astrology
5. The archetypes and the collective unconscious. / Jung, C. G. (Carl Gustav), 1875-1961 / 2d ed. / Princeton, N.J. / 19