“Haklıyım o halde var’ım”
Haklı olma ihtiyacı ölümcül ve haklı olmanın yaygın yolu eleştirmek …
Neden haklılığını ,
ötekinin haksızlığı üzerinden inşa etmeye girişmek ?
Başka yolu var mı?
…
İnsanların haklı olmak yerine neden mutlu olmayı seçmediğine şaşırıyoruz , oysa bir mantığı-nedeni var.
Bu kitlesel duygu durum, bizi hesabı kapanmamış çocukluğa da götürecek, kendimizle bir …
…
Her davranış bir ihtiyaçtan gelir.
Bir ihtiyacı karşılamak üzere yaydan çıkar ve aynı zamanda bir duygusal ve düşünsel zeminde oluşur ; o ihtiyacın nasıl karşılanabileceğine ilişkin kişisel hikayemiz ve geçmiş deneyimlerle örülmüş bir zeminden kuvvet bulur, geçerlilik kazanır. Peki bu zemini ne oluşturur ? Çocukken aile&toplum yuvasında öğrendiğimiz, kendimizle ilgili neyin kabul edilebilir, neyin geçerli , neyin bakılamaz olduğuna dair bir sürü bilgi…
…
İngilizce “validation”, geçerlilik demek, bir şeyin aklın mantığın sınırı içinde , kabul edilebilir olduğunu kabul etmek diye açabiliriz . Onaylamak ( approval ) değil. Geçerlilik ve onay birbirinden farklı mıdır , evet .
Bir zarar vermek istediğimizi varsayalım. Bunu kendimizde fark ettiğimizde yada birisiyle paylaştığımızda ondan “evet bunları düşünüyor, hissediyorsun ama bunu yapman doğru olmaz”ı duyduğumuzda geçerlilik kazanan kendi duygu düşüncelerimizdir, onların varlığıdır. Bu, zarar verme eyleminin onaylandığı, doğru olduğu anlamına gelmez. Duygu -düşüncelerimiz geçerlilik kazanmış ama eylem seçimimiz onaylanmamıştır.
Geçerlilik, fark edebileceğiniz üzere, görülmeyi, varlığının tanınmasını kapsar. Kişinin çocukken içinde yetiştiği aile-toplum yapısında duygu ve düşünceleri , yanlış yada doğru yargısından , ödül-ceza , başarı- başarısızlık münezzeh tutularak görülmemiş, aynalanmamış, geçerlilik kazanmamışsa ( onay değil ,yukarıda açıkladığım üzere ) kişi için, kendisini kabul-geçerli kılma-hatta var olma yolu , var diye görülüp , geçerlilik kazanmamış, aydınlanmadığından karanlıkta kalan alan-zeminden kuvvet almaya başlar. Burada görülmeyen kısım yok olmaz, görülmediği için o da görmemeye meyleder, kendisini görmemeyi ‘öğrenebilir’
Biliyoruz ki, çoğu durumda bir şeyin salt var diye görülmesi , yani varlığının kabulüyle onu tanımak iyileştiricidir. Validation’la kastedilen, iyidir onayı değil bu vardır , insani’dir kabulü, kendine şefkatin toprağı olarak bu yüzden kritiktir.
Bu olmadığında, kişide görülmemiş- karanlıkta kalan neyse hastalıklı bir şekilde var olmaya devam eder, kendi görülmemişliğiyle, ötekilerde olana da kör bakar. Ve bu kendinden ötekine körlük, bir var olma biçimine dönüşür, yıkarak var olma çabasına…
…
Ne var ki, var olmak için kendince haklı bir zeminden kuvvet bulan ( çünkü öğrenilmiş; böyle yaparsan olur, yada şu yok gibi yaparsan idare edersin denilmiş ) davranışlar , ihtiyacın karşılanması ve yapıcılık noktasında hedefi bulmayabilir . Diğer bir işareti bu bozuk zeminin, kendinden kuşku, korku ve sevgisizlik içinde yüzmesi , çoğun: “Kendini sevmiyor, hala , haklı da olsa…”
Bu iç yapı-yaranın, dışardaki bir tezahürü haklı olma zorlaması , diğeri başkalarının ne düşündüğünü -ölçüsüz -önemseme, günlük hayattaki sınır karmaşaları… Dikkatli bakınca ötekinin işine burnunun sokmanın kendi sınırlarını belirleyip korumamakla ilgili olduğu görülebilir, bir yerde başkasının sınırını ihlal edenin, başka yerde kendi sınırını koruyamadığı…
Ailede ve sürekli toplumsal hayatın içinde görülmemi, aynalanmamış, geçerlilik kazanmamış benlik gediğine dayanan buyaralar, sarılma gerekliliği ve fırsatını da bize göstermeli
…
Savunmada hissettiğimizde, savunduğumuz bir yaramız olabilir.
Nasıl iyileştirilebilir ?
1. Hissetmeye isteklilik
Dikkatinizi kimin ne söylediği -yaptığından alıp kendi hissinize verin. Mümkünse- neyse hissettiğiniz hissetmeye izin verin. Ancak böylece zorlayıcı duygu neyse onu hissetmekle ölmediğimizi görürüz. Bu hislere ( onaylanmama, kırılmışlık vb ) rağmen ölmediğini görmek, hislerden kaçmak yerine, varlığında sindirebildiğini , işleyebildiğini görmek mümkün hale gelir
2.Kendine sevgi ve saygıyı arttıran neyse onları bularak kendine onayın kriterlerini oluşturmaya çalışmak.
Bu çaba, geçmiş öğrenmelerden güç alan haklılık ihtiyacını oluşturan duygu-düşünsel paterni ve ve diğerlerinin düşüncelerine kayan dikkat ve ilgiyi azaltmaya yardım edecektir. Bunun için kendiniz hakkında onayladıklarınızı listeleyin. Bu listeye diğerlerinin düşüncelerini dahil etmemeye özen gösterin. Zira birinin hakkınızdaki fikri-olumlu da olsa- hala onun fikridir, sizin değil.
Sanıyorum, bebekken sevilmeyi hakkedip haketmediğimizi düşünmezdik, haklılık umurumuzda değildi. Bizi saran şefkatli kucak, güvende ve huzurlu hissetmemiz için yeterliydi. Ancak sonradan öğrenmeler, değerimizden kuşkuya ve uzaklaşmaya neden olan yolun taşlarını döşedi.
3. Bir şeyleri kişisel almanın altındaki ( olumlu ) niyeti görmek.
Açıkça olumsuz görünen bir şeyle ilgili nasıl olumlu bir şey aranabilir diye sorulabilir. Ancak şu var: herhangi bir olumsuz davranış da , yukarıda açıkladığım üzere bir ihtiyaca hizmet eder, bir şeyi karşılamak üzere öğrenilmiş zeminden yola çıkar ( ne kadar işe yaradığı ayrı konu )
Dolayısıyla davranışın altındaki ihtiyacı tespit etmeye çalışmak, bu ihtiyaca sahip olan olarak kendimizi tanıma , kabul ve ihtiyacın başka tatmin yollarını aramak için elzem. Kendi suçlamak-yargılamak yerine , “kendinize ben bundan ne kazanıyorum, hangi ihtiyacımı böyle tatmin etmeye çalışıyorum” sorularını sorun. ( kendine anlayış-şefkati büyütmek )
“Çocuk ilgi çekmek için yaramazlık yapıyor” diye okuyoruz ya, ona benzer. Örneğin, diğerlerinin ne düşündüğünü umursamak, dahil olmak, diğerleriyle ilişki içinde olmak ihtiyacını gösteriyor , buna hizmet ediyor olabilir. ( Bu yüzden önemsiyor ve en ufak bir fikir ayrılığında yalnız ve ayrı kalacağımızı düşünüyor olabiliriz. Burada ihtiyaç nedir ? Bağlantı, birlik içinde , dahil hissetme .)
Bağımlılık, anlam arayan bir boşluğun; öfkeyle yıkım, yapma ve kurma potansiyelini okuyamayış, yönlendiremeyişin; kırgınlık sevgi vermeyi almayı dileyen bir kalbin işareti; davranış-dışavurumların arkasındaki ihtiyaçlar, pekala olabilir…
4.Diğerlerini ne kadar eleştiriyoruz, kendimizi izlemek.
Çünkü, diğerlerine yönelen eleştiri kendine yönelen eleştiriden ayrı değil. O yüzden , diğerlerini yargılamak yerine anlayışı büyütmek ( bir durum-davranışı oluşturan neden ve koşulları irdelemek ) kendini anlama ve kabule de destek olmaktadır.
Biraz daha açalım; birisi diğerinden nefret ettiğinde, bu, acı ve yarayla ilgilidir. Nefret, eden kişinin hissettiği acıdan (yara) kurtulmak için gösterdiği içsel bir tepki. Peki bunun ne zararı var ? Bu durumda acı-yara, nefret eden kişinin kendisinde görülmek, şifalandırılmak ve farkındalığı yükseltmek için kullanılmak yerine ötekine yönelerek üzeri örtülür. Suçluyu dışarıda bulan kendi tepkiselliğinin geldiği yere ( dolayısıyla acı-yarasına da ) bakmaktan kurtulur. (?)
5. Her durumda kendine ” neye ihtiyacım var” sorusunu sorma alışkanlığını kazanmak.
Özellikle yaralanmış-reddedilmiş hissettiğimiz zamanlarda. Çünkü o zamanlarda , kendimizi daha çok yaralamak, reddetmek, hatta kahretmek gibi bir meyil gösterme oluşabilir. ( Kendi yaramıza tuz basmaya alışmış olabiliriz ) Olumsuz bir olay sonrasında 2 şey için kötü hissederiz, birincisi olay-durumun kendisi , ikincisi onunla ilgili hissettiğimiz acı-ızdırap-olumsuz duygu ( Bu ızdırap -ki olaya dair yorumumuzun etkisiyle de şekillenir- kendimizi bu kez hissettiğimiz duygu için kötü hissetmek … ‘Kötü hissettiğim için kötü hissediyorum’)
“Fiziksel, mental ve duygusal olarak nasıl daha iyi hissedebilirim?” sorusuna cevap eylemleri seçmek kendini onaylamanın, değerlemenin eyleme geçmiş halidir , özellikle bu durumlarda.
*-*
Kendini onaylamayı haklılık zorlamasından ayırmayı , olumsuz yorum ve durumlardan daha az etkilenmeyi bir gecede , sihirli bir değnekle yada teknikle başarmayı beklemek gerçekçi değil. Diğer insanların düşünce, duygu yada davranışlarının üzerinde direk kontrolümüz olmadığı da aşikar.
Öte yandan, kendimize farklı yaklaşmaya karar verebiliriz. Kendimize bakma sorumluluğumuzun farkındalığıyla. O zaman kendi acı ve yaralarımızı iyileştirmeye ve dünümüzü-bugünümüzü, eksiğimizi tamımızı bütünlemeye pencere açabiliriz.
Ve o zaman, diğerlerinin söyledikleri yaptıkları yada yapmadıklarının bizi önceki kadar etkilemediğini görebiliriz, tepkiselliğimiz azalır. Bu, insanların söyledikleri yaptıkları önemsizdir anlamını taşımaz , ancak dışarıdan gelen bu verilere çiğ tepkiler vermek yerine , bunları kendimizle ilgili ihtiyaç ve yaralara işaret olarak kullanmaya başlarız, dikkat ve çabamız kendimizi şifalandırmaya, bütünlemeye yönlenebilir.
-*-
Psk. Alev T.