‘…Ve ruhlar eski biçimleri, yılanların derilerini attıkları gibi atarlar. Ve eski yılan derilerini sabırla biriktirenler genç yılanları üzer, çünkü onların üzerinde büyülü bir etkileri vardır.
Çünkü eski yılan derilerine sahip olanlar , genç yılanların gelişmesini engeller.
İşte bu yüzden yılanlar derilerini sık ağaçlıklı bir yerin derinliklerindeki yeşil su yoluna bırakır ve genç yılanlar yılda bir kez daire biçiminde toplanıp eski derileri yakar.
Sen de yok edici ve biçimlendirici mevsimler gibi ol.
Evini kendin kur ve onu kendin yak.
Ardında yıkıntı bırakma; öyle ki herkes yalnızca kendi yıkıntısından yararlansın.
Geçmiş gecenin içinde asla kurma. Bırak, kurduğun yapılar akıntıyla kaçıp gitsin.
Yeni yapıları ruhunun en küçük atılımlarında hayranlıkla izle.
*
Doğaya direnme. Şeylere ruhunun ayaklarını dayayıp diretme. Ruhun şeylere mızıkçı çocuklar gibi yüz çevirmesin.
Sabahın kızıl ışığıyla ve akşamın gri ışığıyla barışık ol. Akşamla karışmış şafak ol.
Ölümü yaşama kat.
Ölümü bekleme: O senin içinde. Dostu ol onun ve kendinden ayırma ; sen neysen o da odur.
Kendi ölümünü öl, eski ölümlere özenme. Yaşayan her şeyin belirsiz, ölü her şeyin belirli olduğunu düşün.
…” M. Schwob, Üç Roman
#akıntı