Beklemek, olağan bir insan deneyimi; annemizin karnında 9 ay doğmayı, ömrün sonuna doğru ölümü; günlük hayatta, tohumun filizlenmesini, evimizin satılmasını, sevgilinin aramasını, uçağın kalkışını, trafikte yeşilin yanmasını, bekleriz.
Herkesin içinde ve özelimizde, belirsizlik içinde; tahmin edilen ve umut edilen arasında, statik ( durağan olan) ve action ( hareket) arasında, bekleriz.
Beklemeye tepki, genelde huysuz bir huzursuzluk, sıkılma, öfke olarak gözlemlenir. “Sonsuza kadar sürdü ” denir uzun bekleyişler için. Aslında, beklemek deneyime atfedilen duyguyla renklenir. Beklerken geçen gerçek zaman, beklemenin ne kadar sürdüğüne dair hissimizden farklı olabilir;meşguliyetsiz beklemek, kaygı, belirsizlik fazlalığı , açıklaması olmayan beklemeler, bireysel bekleyiş (toplu halde beklemeye nazaran) beklemeyi uzun ‘hissettiren’ etkenlerdir.
“Zaman bekleyenler için yavaş, korkanlar için hızlı, yas tutanlar için çok uzun, neşelenenler için çok kısa, sevenler için sonsuzluktur. ” Henry Van Dyke
Beklemek ve Kaygı:
Beklemenin içinden geçilirken , ‘kayıp’ beklentisi-tahmini ve kaybetme korkusu hisleri olağandır. Beklemek kaygının kardeşi olarak adlandırılır. Nedeni için çocukluğa bakalım; ilk bağlanma figürü anneyle ilişkimize. Bebek için annenin yokluğu kaygı vericidir, yokluğunda anneyi beklemek bebek için annenin ölümü / ‘yok olması’ yorumunu taşır. Sevileni bir beklemek bu anlamda, bebek/çocukken yaşadığımız bu ilk deneyim parçasıyla bağlantı taşıyabilir.
Modern Zamanlarda Beklemek
Teknoloji ve modernizasyonun zaman algımıza etkileri neler? Hayatlarımız meşgul hale geldikçe azalan bir şey zaman; paradoksal… Yetişme kaygısı ile yolu kesişen bekleme deneyimi, bu yüzden , insan için zorlayıcı ve incitici, çoğu zaman…
Zamanın içinde daha hızlı ve özgür hareket ettikçe geçicilik şiddetli hale geliyor. Uçakla yolculukta, gece ve gündüzün birleşip, 24 saatlik döngünun farklılaşması gibi, modern çağda, zaman algımız, artık fiziksel olarak hareketimize bağlı değil. Daha çok, geçicilik deneyimimiz, artan şekilde köksüz ve sanalgerçek ( virtual) hale geliyor.
Gecikme’nin Kerameti
Finansal yazar Frank Partnoy gecikmenin faydalarından bahsettiği kitabı “Wait: The Art and Science of Delay” da acele etmenin arkadaşımız olmadığını söyler. Derin iç değerlendirme (reflection) zaman ister. Karar vermek( karara varmak) zaman ve alan ister ki bu alan-zamanda gözlem, tefekkür ve veri işlemesi gerçekleşir. Partnoy’a göre, “Gecikmenin rolü üzerine düşünmek insan varlığının en temel parçalarındandır. Gecikme hakkında sorular , varoluşsal nitelik taşır; kararlar üzerine derin düşünmeye ayrılan zaman, kim olduğumuzu tanımlar. Misyonumuz karşılaştığı uyarıcılara tepki veren başka bir hayvan olmak mıdır ? Ya da daha fazlası için mi buradayız? Üzerine düşünmek, bir hediye, hayatlarımızı incelemek üzere kullanabileceğimiz bir araçtır. Hayat , zamana karşı bir yarış olabilir, diğer yandan, dürtülerimizin üzerinden baktığımızda ve saati durdurup neyi, neden yaptığımızı anladığımızda, zenginleşir.”
Zamanımın Neresindeyim?
Acelemiz ne?
Cevap kısmen, zamanla ilişkimizde saklı. Zaman dört nala akar ve sürükler. Harcanır ve yokluğuna yas tutulur. Zaman, bazen yavaşlar, uzar, kısalır; zaman ne anlam taşır?
Zamanla ilişkimiz var oluşumuzla ilişkimize, kendilik-hayat algımızla bağlantılı görünmekte. Başlangıcı ve sonu olan sınırlılık halimiz ( örn. bir bedene sahip olmak, doğum-ölüm sınırlaması;zaman ) düşünüldüğünde, belirli-sınırlı olanın içinde insana verilmiş bir aralığa, potansiyele , bir anlamda hediyeye baktığımız fark edilebilir. Bu noktada, sınırlı olanla olduğu gibi sonsuz olanla ilişkimiz de bu derinlikte, hissedilendir; sonsuz olanla ilişki , zamanla ( sınırlı) ilişkiyi anlamlandırma, genişletme ve üzerindeki baskıyı azaltmaya dair açılımları bünyesinde barındırıyor olabilir.
Uzun beklemeler ( ki kavuşamayış, ulaşamayış, kısıtlanma ve yokluk karakteri taşır) insana esaslı sorular sorma fırsatı verir; ‘ aradığım, bulduğum, beklediğim’ nedir? Beklemenin, bu anlamda, dönüşümün önemli bir parçası olduğu fark edilebilir ; tıpkı işleme giren bir hammaddenin, süreç sonunda, başka bir şey olarak çıkışı gibi, insan bekleme denilen süreci, bir dönüşüm deneyimi ile tamamlar, beklemek olması gerektiği gibi gerçekleşirse. ( Tohumun filizlenmesi için bekleme süreci gerekliliklerini düşünelim) Yolun başında , istek duyulanlar, hedefler değişir, güçlendikleri yada kendilerinden vazgeçilir, ihtiyaç-öncelikler değişir; insan ‘kendisine dışarı‘ olduğunu zannettiklerini kendi içinde bulabilir. ‘Nosce de ipsum’, kendini bil ise bilgelik, bekleyiş ( hakkı verildiğinde) , kendini keşfin, dönüşümün , hazır oluşun, verimli toprağı ‘yap’ılabilir.
Bekleyişin diğer ‘an’lamı ; içinde olunan ‘an’a nüfuz etmek, onunla temas kurmak; hayatın içinde, önümüzde duran neyse onu ‘görmek’; otobüsü beklediğimiz duraktaki ağaç, bekleme odasında oynayan çocuğun yüzü, diğer canlıların sıradan yaşamları gibi, etrafımızda ve içimizde süren hayatın nabzını hissetmek, yakalamak şansı pekala olabilir.
Bir çiçek gördüğümüzde, durmak ve o çiçeği görmek, şekil ve rengin ötesinde, çiçeğin parçası olan ve bizlerin de parçaları olan güneşi, yağmuru, toprakla, bütün ‘le bir olduğumuz hissini pekiştirir. Bu anlarda, kendimizle , an’da olabildiğimizde, başka bir yerde olma zorlaması azalır,
Zaman , yaşamın güzelliğiyle bereketlenir, , insana kendisiyle yarıştığı değil birlikte yürüdüğü bir arkadaş olabilir.
Psk. Alev A. Topçu
13.5.2019
Kaynak: Wait : The Art and Science of Delay, Frank Partnoy