-Titrekten Atılgan’a–
Zamanın çocukları bilir, Heman kılıcını çeker, Titrek korkusuz Atılgan’a dönüşürdü, o dönüşümü hayretle alkışlarken , nasıl olduğuna kafa yoramazdım, çocuktum.
Süper kahramanlar zafiyet göstermezler, çaresizlik ve korkularına şahit olmayız ve genelde sonunda kazanırlar, onlar süper kahraman.. Ya biz , kanlı canlı faniler ?
Salgın günlerinde psikolojik destek talebiyle gerçekleşen görüşmelerin teması kaygı, stres, çaresizlik hisleri , eşliğinde psikosomatik yakınmalar. Görülen bu sonuç-semptomların tetikleyici nedenleri yaşama tehdit virüs, ekonomik zorlanmalar, global değişimden geçişin getirdiği bilinmezlik, alışageldiğimiz kalıpların, bilinen’in olan bitene dar gelmesi -baskı, kabuk çatlatan- Bilindiği gibi deprem, savaş türlü dram olasılık olarak durur, zorlayıcı deneyimler bir şekilde tezahür eder.*-“Buna hazır değildik”
Maruz bırakıldığımız ekranhayatlarda , güçsüzlük hissine eşlik eden zorlu duyguları ele almaya yönelten, nasıl’ini anlatan içerikler ender. Duygusal açmazlarını ya da travmalarını suçlama-inkar-bastırma yerine, misal sanatla sağaltan, korkusunun, öfkesinin iç muhasebesine giren, dönüşen kahramanları görüyor muyuz? İzleyiciye insanın “düşkün” tarafını nispeten çıplak gösteren yakın dönem yapımlarından Joker’de , toplum tarafından dışlanmış kahramanımız, kendisini suç’la var etmeye karar veriyordu; filmden tek çare asi olmak ilhamını alan kalabalıklar oldu, iç açıcı bir örnek diyemeyiz. Oysa, Joker’in en başından ruhsal rahatsızlığı yüzünden kendisiyle yüzleşme şansı düşüktü, zira insanın bu yolda en sağlam araçlarından biri, aklı, zayıf olarak resmediliyordu.
Yanı sıra, günlük yaşamda, zorlayan duyguları işlemeye değil tersi istikamette kaçmaya meyil yoğunca. Bu yönde işleri kolaylaştıran tüketim kültürü denen bir yapının ortasında duyuyoruz.
Dolayısıyla, psikologlara yolu düşenler ve ekran kahramanlarının dışında kalan sıradan insan bu zorlanmaları nasıl aşar sorusu havada durmakta. Zorlu zamanlar, bu soruya cevap arayan bireysel ve kolektif çabayı harekete geçiriyor.
‘Bana mutluluğun resmini çizebilir misin?‘
Duygu, elle tutulur göze görünür mü, tezahürüyle bilinen mi?Herkesin duygusu kendine özgü, kendi tabiatı ve hikayesinin nüanslarıyla farklı tonda.Kelimeler ortak, işleyişler benzer, ama duyguların resimleri biricik…
-Siyah beyaz gri-
Korku,üzüntü, öfke gibi zor duygulara negatif denilebilir mi?Hissetmesi kolay değil,ancak doğru ele alındıklarda, duyguların misyon- işlevleri olduğunu görüyoruz.Üstelik bir sistem olarak insanın bazı an-parçalarına negatif yargısı biçmek iyi niyetli olsa da gerçekçi sayılmaz, bütüncül bir iyilik hali amaçsa…..
“Neden böyle hissediyorum?”
Böyle hissetmek istemiyorum, değiştirmek istiyorum demek olduğunda, bu anlaşılır istek bizden kendimize dair bir sorumluluk talep ediyor. Başka türlü hissetmek için durumu, işaret ettiği yapıyı anlamalı.Şöyle düşünelim;arabamızda bir arıza var, arızayı gidermek için nereden geldiğini anlamaya çalışırız, neden–sonuç ilişkisi kurarak, arızayı sonuç alıp nedene ulaşarak onu iyileştirmeye çalışırız değil mi? Sadece bu arızayı görmek istemiyorum demenin tamire bir faydası olmaz,arıza yokmuş gibi davranmanın bedeliyse bir kaza olabilir.
Oyleyse, arızayı gidermenin şartı, arızayı görmek; yok saymak değil. Bu bizi duyguları bastırma, yadsıma yerine onları görmeye ve yaşamaya izin vermeye çağıran da. Zira yaşanmadan tamir gerekliliği de anlaşılamaz,nasıl arıza olmadan tamir edilmiyorsa. Onarma çabası aynı zamanda aracımızla ilgili daha fazla ve derin bilgi edinmemizi sağlayan değil mi ?Duygular, geldiği yer-nedene dair bir şeye işaret-sonuç ve aynı zamanda tamire araç olabilecek potansiyeli belirtiyor,ama bu potansiyeli harekete geçirmek için görmeli,olduğu gibi(Bir şeyi kullanmak için onun niteliklerini, işleyişini anlamak gerekliyse.) Bu anlama çabası vesilesiyle ki, insan olmaya dahil tüm renklerin varlığını görmeye, kabul etmeye başlıyoruz,kendini yargılayan’dan kendisi için, insan olmanın halleri için kendisine ve diğerlerine şefkat duyan’a dönüşmeye.
Krizler nedeniyle ortaya çıkan, zorlayıcı, duygular, zorluğun taşıdığı potansiyel ve bilinçli dönüşüme, tam da burada işaret etmekte.
-Sağlıklı Korku-
Hasta olmaktan korku, hijyen ve izolasyon kurallarına uymaya iten.Karşımıza bir kaplan çıksa kaçıp kurtulmak, korku sayesinde mümkün. Elimi kestiğimde bıçaktan elimi çekip daha fazla kesilmeyi önleyen, acı hissi.Bu durumlarda korku yada acı hissinin geldiği yerin aynı zamanda, yaşamı koruma, sürdürmeye dair olduğu, korku-acının tehdide karşı uyarıcı fonksiyonu görülebilir. Zor duyguların bir işlevlerinin olduğu görmek değerli, çünkü onları ve hisseden kendini, yargılamaktan, mesajlarını dinlemeye kendini açmaya hazır hale getiren zemini oluşturan bu anlayış. Burada hemfikirsek duyguları mesajlarını duyulmak isteyen işaretler olarak görmeye hazır hale gelebiliriz.Zor duyguların bize hizmet eden( nahoş olduklarını reddetmiyoruz ) bir yanının olduğunu görmek , bir sonraki adımda işlevlerinin ötesine geçen, yaşamı engelleyen taraflarını ( sağlıklı-sağlıksız) ayırt etmek için de işimize yarayacak. Zira ancak normal tanındığında, anormal, belirgin hale gelebilir….Pema Chodron , korku için, “gerçeğe yaklaşmaya doğal reaksiyondur” diyor.Korku, öğretici olabilir; yaşam tehdit edildiği an asıl önemli olanı dinlemeye bizi açan, paylaşılan bir acıya karşı dayanışmacı koruma ve bağlanmayı sağlayan korku
-Ne için kaçılır-
Savunma mekanizmalarından yana zenginiz; inkar, bastırma,yer değiştirme,yansıtma, akla-mantığa bürüme vb.Savunmadayız, çünkü kendimizde gördüğümüzle ( ofke, korku, üzüntü vb ) ne yapacağımızı bilmiyoruz. Kaçış haklı bir nedenle ancak nedenin geçerliliği , sonucun kaçınılmazlığını değiştirmiyor.
Duygusal acı veren durumu görmezden gelmek fiziksel acıyı görmemeye benzetilse, elini kesenin , kesmeyi bırakmak yerine parmağını koparana dek kesmeyi sürdürmesine eş tutulabilir.
-Ne kaçırılır-
Duygusal acı- zorlanmayı reddetmek ve onu yaratan güçten düşüren düşüncelere inanmak daha olumsuz sonuç ve daha acı yaratıyor, kendisine direnilen güçleniyor, inkâr edilen yok olmuyor sessiz ve derinden etkilemeye devam ediyor.C.Jung, ‘bilinçaltınızı bilince dönüştürene kadar o hayatınızı yönlendirecek ve siz ona kader diyeceksiniz ‘ ve’Bilinç ve bilinçaltı biri diğeri tarafından yaralanır ya da baskılanırsa bütün oluşturamaz, geçinmeleri için yarı yarıya olmalılar, en azından. İkisi de yaşamın yönleridir’ demistir.
Bilinçsiz materyal dahilinde, çoğun yüzleşilmemiş gölgeler ve eşlik eden duygular yer alıyor.
Zorlayıcı duygular, içsel bir uyarı işareti olarak sorunlu alanlar, çözülmemiş konular ve potansiyel çözümlere dikkat cekiyor. Öfke duygusu istemediğimiz bir durumda sıkışmayı, dışarıdan saldırı varsa sınır yaratma gerekliligini gösterebilir. Kayıp duygusu, kaybedilmiş samimi bir bağlantının boşluğunu gösterirken , mevcut bağlantılara sahip çıkmaya çağırandır da. Öyleyse duygu, nedeni- geldiği yere dair işaret, duyulmayı bekleyen bir ihtiyaç ve bir eylem çağrısı olarak alınabilir.Ona kulak tıkamak , içimizde olan bitene dair bu rehberlikten faydalanamamak demek ( duygu ne kadar mantıksız görülürse görülsün…ki bu yargı, zihinsel bir kesip biçme… )
Duygunun mesaji bize ,bizim için ve bizim hakkımızdadır, duygular bizim duygularımızsa….
A.Arin
29.4.2020