– Duyguyla Çalışmak [duygulara soruyoruz]
Duygular hakkında başka türlü düşünmeyi , onlara yeniden bakmayı mümkün kılan sorularla başlayalım:
“ Kötü hissetmek beni kötü , başarısız bir insan mı yapar?
Kendim/hayat hakkında kötü hissetmem gerçekten öyle olduğu anlamına mı gelir?
Duygularımın doğruluk ve “kalıcılığı”na dair kanıt ( olay-durum) var mı ?
Nesnel olay-durumlara ilişkin hangi düşünceleri sahipleniyor, besliyorum?”
Duyguyu, öncesinde söz ettiğimiz gibi, “işaret” olarak aldığımızda, neye işaret olabilir?Bir düşünceye yada inanca verilen, onu takip eden tepki. Örn. başarısız olduğunu “düşünmek” insanı üzer. (salt işleyişi anlamak açısından bakınız, zira bu da tartışılır, başarı kişinin değerlerinden değilse bu düşünce onu üzmeyebilir, insanların başarı tanımları farklı da olabilir)Duygu ve düşünce arası geri bildirim-etkileşim olduğunu biliyoruz. Mevcut teorilere göre, diyelim kalbimin hızla atması’nı korkmuş olduğuma yorabilirim“ kalbim çarpıyor, korkuyorum”. Ters yönlü, düşünceden duyguya, “ karanlık tehlikelidir, burası karanlık, tehlikedeyim, korkuyorum”Salgın nedeniyle ortak-benzer duygu ve verilen farklı tepkileri hatırlayalım, ortak temel duygu korku. Ancak kimi insanda tedbir, kiminde direnç, çok çeşitli tepkiler görülüyor .Ortak bir olaya verilen bu farklı tepkilerin nedeni ne? İlk cevap kendimizle- hayatla ilgili düşünce-algı-yorum farklılıkları. Olaylar hakkında yorumlarımızın duygularımızı nasıl şekillendirdiğini görmek için:
Olay + algı ( düşünce/yorumuz )>>duygu sıralamasında örneğe bakalım:
Ayşe’ye çıkma teklif eden 2 kişiden Ali de Veli de , Ayşe’den “hayır” cevabı alsın. ( ortak olay )Ali bu olay üzerine kendisini kötü hisseder, “kendimi kötü hissediyorum o halde değersiz biriyim.” der. Değersiz biri olduğunu düşündükçe kendisini daha da kötü hisseder.Veli bu olay üzerine kendisini bir an kötü hissedebilir ancak yorumu şöylece olur: “ben değerliyim ve bu olay, değerimle çelişmiyor, kendimi seviyorum.” Yorum farklılığı nereden geldi , neye neden oldu?Veli olaya dair yorumunu öz değer duygusunu zedelemeyecek şekilde düzenledi ( hayır duymak beni değersiz yapmaz )Aliyse duygusunu gerçekliği kabul etti. Acıyı bir uyarı-işaret değil, kendisine dair neredeyse değişmez bir gerçek olarak aldı….Burada “değersiz olduğumu düşünmek, buna inanmak gerçekten acı verici o halde yanlış olmalı” demek yerine, “acı çekiyorum o halde değersiz olduğum doğru” cümlesinin çalıştığını görebiliriz.
Genellikle, içsel uyarı olarak gelen acı ne kadar şiddetliyse düşünce o kadar doğruymuş yanılsaması söz konusu, kişinin düşünceye inanmasıyla güçlenen kısır döngü, sonuç…Bu durumda duygusal olarak duyulan acıyı bir inanç-düşüncenin yanlışlığına dair ikaz işareti olarak kullanmak yerine hatalı bir şekilde inancın doğruluğuna yorabiliyoruz.Duygusal acı, hayat ve kendimiz hakkında olumsuz hikayeleri onaylayıp kendisine tutunulan, gerçeklik ve geçerliliğini acıyla tanımlayan bir hayat ve kendilik oluşturmaya neden olabiliyor.( farkında olmadan)Zira, düşünce-inanç ve duygu arası kısır döngü ve gerçek hayat koşullarının birbirini doğrular nitelikte negatif paternleri yaratması sık görülür. Bir nesilden diğerine, duygusal acının yanlış yorumları ve insanlığın iyileşmemiş duygusal yaralarıyla karşılaşabiliyoruz.-Gösterge olarak duygu-Nesnel bir gerçekliğe yönelen algı -yorumlarımızın duygulara etkisi ve bu yorumların nereden nasıl kaynaklandığının farkındalığı bu nedenle önemli. Farkındalığı geliştirmek için, duyguyu işaret ettiği düşünce-yoruma ipin ucu olarak ele almak hayatın içinde pek çok duruma verdiğimiz tepkileri anlama ve yenileme yolunda değer taşıyor.
-Duyguyla Çalışmalar-Zor duyguların ve acının varlığının görülmesi, tanınması , kabulün kendiliğinde güçten düşürücü yorum-düşüncenin yoğunluğunu kaybetmesine destek…Diğer adımlar,
1.Duygusal acıyı inanç düşüncelerimizi, özdeşleştirdiğimiz kişisel tarih-hikayemizi onaylamak için kullandığımızın farkına varmak ve bunu bırakmak
2.Kendimizi bu inanç – düşünceleri güçlendirmeye yol açacak şekilde yargılamayı bırakmak
Kendimizi yeterince iyi olmadığımız için eleştirmeye devam ettikçe güçsüzlüğe dair inancı bırakmak zorlaşır.Duyguyu işleme sürecinin öğeleri, duygunun orada olduğunu görmek/varlığının kabulü, ne olduğunu , nereden geldiğini isimlendirme/analiz etme, duygu hakkındaki yorumumuzu yeniden çerçevelendirme ( neden-sonuç ilişkisi ekseninde, özdeşleşmeden, duygunun akışkanlığını anımsayarak) , ifadesi ve dönüşümü için yollar oluşturma , geldiği yere dair ihtiyacı karşılamaya yönelik doğru eylemi almaya yönelme olarak özetlenebilir. Bu süreçte, ifade bulan’ın rahatlaması, yapıcı-sağlıklı çıkışların desteği değerli. Bu yollar, bedensel hareket, resim, yazıya dökme gibi kişinin kendi yapısınca çeşitlenen türlü ifade yollarını içerebilir.Acı ve kaybın içinde duran potansiyeli ortaya çıkarmaya dair ayırt edici olduğunu düşündüğüm bir örnek vermek istiyorum; sevdiğini kaybeden bir insan, yaşadığı şok ve üzüntü nedeniyle ,” ben ne hata yaptım, neden benim başıma geldi” sorusunu soruyor olabilir. Bu soru, dikkat edilirse, kişinin kendisine yönelik ama suçluluk-ceza-hata yapısını taşıyor, yüklü…(kendisi ve hayatla ilgili var olan olumsuz düşünce-algı tarafından şekillenmiş olması muhtemel-en basitçe ödül/ceza kalıbı ) Burada asıl duygu sevilenin kaybı, bu kayıpla gelen acı-boşluk…Ki tam da kayıpla gelen bu boşluk ve acı, sevginin ve yaşamın ( kendi ve bütün yaşayanlar için ) değerini , kutsiyetini aynı anda hissettirebilecek olan…Bu değer, hayatta olanlara-yaşama yönelmiş bir şefkate, besleme gücüne dönüştürülebilir, bu potansiyel, çekirdekte duran duygunun geldiği yer (sevgi -kayıp ) görüldüğünde, olası....Kendini suçlama, akla bürüme ( ceza-ödül vb açıklama çabaları ) yargılama, kişinin kendini ve yarasını şefkatle sarmasının, önünde durur, bir kabuk gibi.
Korkunun,-yerinde/dozunda- bir işlevi olduğundan söz etmiştik. “Neden korkuyorum, korkunun benden istediği ne –tedbir ise- “ sorusuyla elden gelen yapıldıktan sonra süren korku hissi neye işaret ?
Korkunun olduğu yerde güvensizlik, ayrılık, sevgisizlik, misyon- vizyon-değer konularında sorgu- yenilenme gereklilikleri birbiriyle iç içe, duruyor, değerlendirilmesi olası ilişkili alanlar olarak. Korkunun zıddı ilk anda güven gibi duyulur, güven sevginin olmadığı yerde ne kadar mümkün ?Sevgi ayrılığın , dışlamanın, yargılamanın olduğu yerde mümkün mü ? Korku, bu yönüyle, güven, sevgi , şefkatte tamamlanma ihtiyaçlarına işaret, ki yargıyla birlikte şiddeti doğuran…
Bu bağlamda, hem kolektif hem bireysel bilinçte, duygusal tepki ve yönelimlere doğru soruları sormak, bilinci geliştirmeye, deneyim- acılardan, kendini tanımaya yardım edecek özü sağaltmak için, bu nedenle, elzem.
Korkuyu yaşamak ve anlamak insanı yaşam pratiklerinde tedbir ve sağlamlığa, çalışma ve çabayı arttırma, kendini geliştirme, yenileme fırsatlarına,
Üzüntü, insan için, yadsınamaz acıdan kendi ve diğerleri için şefkati doğurmaya, acziyetini, çaresizliğini ve rağmen, kendisi ve parçası olduğu bütün için değeri -katkı imkanlarını hissedebilmeye , ortak bir “neden” de biz’de buluşmasına aracı pekala olabilir. İnsanın korku-acıdan kaçmak ve haz verene koşmak gibi bir denkleme hapsolması , aynı zamanda dış koşullara bağımlı olması demekse , oysa ereğimiz dışarıda olanla arasında “cevap” mesafesi bırakabilen, geleni dinginlikle karşılayabilen ruhsal bir sağlamlığa yol almaksa içinden geçtiğimiz zamanların, bu dönüşüme zemin oluşturduğu takdir edilebilir.
A.Arin
3.5.2020
#duuygusaldönüşüm
#yasamarmagandir