Elma ve Armut, birbirleriyle mektupla dertleşen iki arkadaşmış.
Bir sonbahar mektubunda Armut, “ burada işler fena, başımı kaşıyamıyorum ” demiş de Elmacım sen de nasılsın, dememiş. Elma, “ nasıl olduğumu bile sormuyor, umurunda değilim , ilgisiz benmerkezci Armut seni” diye düşünmüş, kendine kendine… Sonra ne yazmak ne çizmek olmuş, Günler geçmiş, mevsim tamamına ermiş, Elma olgunlaşıp toprağa düştüğü ara, Armut düşmüş aklına; mektupları karıştırırken hüzünlenmiş de kendine sormuş, “niye kızmıştım ben, Armut’a ?”
–Savunma Mekanizmaları- Projeksiyon (Yansıtma)
Elmanın tavrı , ilk bakışta, alınganlık, hassaslık olarak değerlendirilebilir. İlk bakışın arkasını sık kullanılan savunma mekanizmalarından Projeksiyon ( yansıtma) penceresinden ele alalım.
Elmanın yorumu ve cevabı ( iletişimi bırakmak ), Elmanın kendi acı-tatlı deneyimleri tarafından biçimlendirilmiş. Zira, başka türlü bir hikaye-algı sahibi, Armut’un, nasılsın’sız mektubuna içerlemeyebilir yada farklı cevaplar verebilirdi. Armut’un ilgisiz bir arkadaş olduğuna dair Elmanın elinde yeterince veri var mıydı, Elmanın yorumu ne kadar sağlıklı , bilmiyoruz. Yine de elde olan kadarıyla , yansıtma boyutunu irdelemeye yeter malzememiz var; önce Yansıtmanın tanımına bakalım: Yansıtma (projeksiyon), kişinin kendisinde bulunan dürtü ve duyguları, dışarıya aktararak/yansıtarak, dışarda imiş ya da dışardan kendisine yöneltiliyormuş gibi algılamasıdır. Diğer savunma mekanizmaları gibi Yansıtma da bir işleve sahip , diğer yandan durumları oldukları gibi görmemizi engelleyen netlik bozucu etkileri de söz konusu. Savunma mekanizmasının kullanıldığını fark etmek, kendi eksi-artılarımızı tanımaya araç kılınabilir, irdeleyeceğimiz üzere.
Yansıtma için ” Kendi pencerenden bakmak işte” diyerek azımsamaya çalışacak meyile , şu soru gelir: ” o pencereyi dar gelince ele alıp gerekirse kırıp yeniden yapabiliyor muyuz, yoksa o pencereyi ele alamayış-yeniden şekillendiremeyişimizin sıkışmışlığı insanlara-yaşama mı-yaşamla aramıza mı yansıyor?” Ki bu yeniden şekilendirme, esneme , yapılan yansıtmaların farkında olmayı gerektirmektedir, çoğun bilinçli bir çabayı…Yansıtmanın farkında olmak, farkında olmadan öğrendiklerini-deneyimlerinden doğru-yanlış edindiklerini sorgulayıp pencereyi “kendinin kılma” işçiliğine dahil.
Yansıtmanın dediği özünde şu, yansıtmanın, onu yansıtan kişinin kendiliğine dair bir söylediği var. Söyledikleri -dinamikleri- çeşitli , hikayeyle yürüyelim:
Elma , halini sormayan Armut’a “benmerkezci” demişti, içinden. Elma bir kere şunu görür ; “ben de benmerkezciyim, kendi ihtiyaç-beklentim üzere hissettim-düşündüm. Elma, o güne dek kendini ‘verici’ bir Elma olarak tanımlamıştı. Diğer yandan, ertelediği yada görmediği bazı ihtiyaçlarının beklenmedik ve -sağlıksız şekillerde ifade bulduğunu da fark ediyordu. Bu noktada, Elma, kendisine yakıştıramadığı ( çünkü verici bir Elma idi o) gölgede kalmış –( o ana dek tanımadığı, fark etmediği) kendi parçasını, kendimerkezinden bu anlamda uzaklığını, benmerkezcilik suçlamasıyla Armut’a projekte ettiğini fark edebilir. ( benmerkezcilik doğrudur-yanlıştır tartışmasına girilmeden, yansıtmanın işleyişi-nasıl çalıştığına odaklanılmasını öneriyorum. )
“…Çatışma çiftlerde olur çünkü bireyler birbirlerinin bitmemiş iş-kapanmamış konularını (unfinished business) aynalarlar, dikkatlerinden kaçan kişisel konularını parterlerine projekte ederler. Bu, çoğu çift ayrılana kadar artan şekilde devam eder. ” ( Kimball, 2007; Heather Cozens Blog, 2008)
Yansıtma fark edildikten sonra , İlişki dinamiği açısından sorunun ne olduğunu görmek üzere bir kabuk soyulabilir: Armut’un benmerkezci görünen davranışı değil, Armut’un Elmaya Elmayı aynalamaması nedeniyle ilişkide bir taraf-Elma’nın- var hissetmeyişi, konuşulabilir. Elma için “sen nasılsın” duymak ,kendisine yönelen ilgi üzerinden onu var kılacaktı , Elmanın bildiği yol buydu. Armut içinse ilişkiye katılım yolu-bildiği iletişim şekli, kendinden söz etmek olabilir; Armut,” Elma nasılsa kendini anlatır” diye düşünmüş olabilir. Sağlıklı iletişimde, karşılıklılık , aranır, ancak karşılıklılığın içini dolduran tarz , anlayışlar , tarafların kişilik-değer gibi nitelikleriyle farklılaşabilir.
Elma, aynalanmayışı üzerinden , kendi aynalanma gereksinimini fark eder. Elmanın aynalanmayışının doğru bir tespit olduğunu var saydığımızda da sorulacak bir soru var; bu yansıtılmama, Elma için neden incitici oldu? Elma bu yansıtılmayışı, “Armut un tarzı böyle , o sormadıysa ben anlatayım” diyerek de yorumlayabilirdi, ancak incinmiş hissederek içine kapandı. Elma, Armut’un kendisine yönelen iletişiminde, yukarıda belirttiğimiz gibi pek çok ihtimalden incitici olanı seçmiş olduğunu görünce kendine şunları sorabilir :
“Armut beni aylanamadı, bu ilişkimizle ilgili değerlendirilmesi gereken bir nokta, ancak onun beni aynalamamış olması, kırgınlığımı tam olarak açıklamıyor. Bu içerleme, benim bugüne kadar –kendime pek de adil ve şefkatli davranmamış olma ihtimalimi gösteriyor olabilir mi? Bekleyip de alamadığımı düşündüğüm-hissettiğim ilgi vs neyse, bu benim hangi ihtiyacımı dile getiriyor, bunun farkında mıydım? Geçmişte benzer kırıldığım deneyimlerim oldu, bunların da etkisiyle belki nötr bir durumu –fazlaca-incitici hissetmiş olabilir miyim? “
Elma şöyle devam etti : “Bugüne kadar kendime verdiğimi -veremediğimi neyse öyle ve neye gereksinimim olduğunu görebiliyorum, kendi aynamda. Bu durumu şimdi kendime ifade edebildiğim gibi, Armut a da ifade edebilir(d)im . Karşımdakinden beklediğim neyse, kendime vermeyi reddettiğim, belki değer bulmadığım, ötelediğim kendimle ilişkimin yansımasıysa…Bunlar öncelikli olarak kimin sorumluluğu? Bu durum, son mektuba dek iletişimimize nasıl yansımış olabilir? Bunları kendime sağlarsam karşımdakinden beklentilerim nasıl şekillenir ?”
*-*
Elmanın bu süreçte yaşamış olabileceği duygular sevimsiz ; üzüntü , terk edilmişlik, hayal kırıklığı gibi zorlayıcı… Diğer yandan fark edilebileceği üzere, Armutla iletişim içinde deneyimlediği duygular aracılığıyla yukarıda ifade edilenleri çıkarımlıyor. ( Bastırma, inkar vb ile duygulardan kaçmak yerine, şimdi-burada deneyimlerinin önemi…Duygular ihtiyaçlara dil; kulak kabartılınca ) Elma bu özçözümlemeyle kendi ihtiyaçlarını tanıma ve sorumluluğundakileri kendine vermeye yönelik eylemlere niyetlenebilir. Armutla aralarındaki iletişim-ilişkiye –ve hayatın bütünündeki iletişimlerine- yansıttığı beklentilerin güncellenmesini, hayal kırıklığı, içerleme vb hisleri daha az yaşamasını, kendi sorumluluğuna sahip çıkarak( eksik ve fazlayı olduğu gibi tanıyarak-kabul ederek) ilişkilerine daha kendibütün katılımını olanaklı kılabilir.
*-*
Elmanın, Yansıtma yaptığını görmemesi durumunda olaylar nasıl gelişebilir ? Sen onu dedin ben bunu dedim kavgası ; suçlama döngüsü. Benim de nedenlerim var-haklılık yanılsaması( nedenler sonuçları kurtarmaya yeter mi )
Haklı duygularımıza bir not düşülebilir bu noktada: Duygular kendilerine tutunmak-saplanmak için değil, ihtiyaca gösterge dönüşüm gereç, kuvvetleri. Bu kuvvetleri yalnızca tek bir kanal-haklılık iddiasına seferber etmek, eğip bükmek, gaz vermek, onları dönüştürücü potansiyelinden mahrum bırakmak , demek. Haklılık üzerinden kendini duyuran, haklı olmakla güç bulan zayıf bir çekirdek-merkez, o merkez haklılığa muhtaç olmadan kendini güçlü, değerli hissedebilmeye gereksinmekte.
Kişi yansıtmayı fark etmez ve haklılık ihtiyaç-baskısıyla ateşlenen kuvvetlerini karşıdaki insanın üzerine salarsa, günlük dildeki sık kullanımı, “karşısındakini değiştirmeye çalışmak” olası; neye doğru, kendi fikir-ihtiyacı vb neyse ona…
Bu durumda, diğerinin kendi olma , hataysa hatasını yapma, hatasından öğrenme hakkını gaspa varan , ötekini kendi ihtiyaçlarımızın uzantısı ( tatmin ve temin nesnesi) olarak görmeye başladığımız kör bir noktaya bağlanıyoruz.
Yenilenen Senaryo-İfade Et
Olgun Elma , Armut’a söyleyebilir : “şunu-bunu duymamak bana … hissettirdi “ yada
Armut’un eylediğini-burada eylemediğini- Armut’a aynalayabilir “nasılım, sormadın “diyerek Armut’a aynalanmamış hissedişini- ifade edebilir.
Bu durumda Armut onunla ilgili bir bilgi edinir-ken kendi tarzıyla ilgili geribildirim kazanabilir-, bu bilgiyle eyler yada eylemez , orası Armutun seçimi. Bu seçime saygı duymak da Elmanın payı. Hikayemizde, iletişim kopukluğu, Elmayla Armut’un bu noktaya varmalarını engellemiş görünüyor.
İletişimde, “ karşıdaki anlasın” a sığınarak karşıdakine sorumluluğu-belki yeterliliği de-olmadığı halde yaptığımız yüklemeler, kendi duygularımızdan , ihtiyaçlarımızdan habersizlik yanında, onları sahiplenmemek , ifade gücünü bulamamak gibi tamamlanma ihtiyaçlarımıza işaret etmekte.
Yansıtma penceresinden bakıldığında nötr bir durumun kişisel alınarak, incitici- kötü, addedilebildiğini, karşıdaki kişinin kasıt içermeyen kendiliğini , kendi oluşumuza neredeyse zıt –tehdit olarak görmeye varan bir mekanizmanın parçası olduğunu görmek mümkün. Yansıtma fark edildiğinde, tam da temas ettiği yara-gereksinim, yansıtmayı yapan kişiye, kendisini açık etmekte.
İçeride yükselen duyguyu dışa vurmadan önce, “Böyle geldim böyle giderim” yerine ,
“Peki niye böyleyim, duruma hissim X ise , X bana benimle ilgili ne söylüyor “ soruları sorulabilir. Yansıtma yapıldıysa, geri adım atıp aynı soruları sormak, kendine…
***
Yansıtmayı fark etmek ne sağlar ?
Duygularımız, özellikle nahoş durumlarda, karşısındakinin eylem yada eylemsizliğinden nedenleniyor gibi görünmekte gözümüze; oysa kaynak kişinin kendi; dışarıdan gelenler , bizde olan potansiyeli tetikleyen, dürten, gıdıklayan ; değişik şekillerde bizdeki materyalle “etkileşen” değil mi? Yansıtmayı fark etmenin içimizde duygunun nereden nasıl oluştuğuna dair farkındalığı büyüten bir yanı var. O yüzden, eksiği tamı, kırığı sağlamıyla neysen ona sahip çıkmayı , kendini kucaklayabilmeyi destekliyor.
Ötekiyle aranda olanda/olanla, odağı ötekinden kendine çevirmek, kendi aynana bakabilmek , hayat-kendin-ötekiler hakkında karar-kanaat-yorumların kökenlerini tespite , hangi deneyimlerden nasıl etkiler alarak, ben dediğimizin, bugüne dek nasıl yoğrulduğunu ve tamamlanma gerekliliklerini görmeye aracı kılınabilir. Bir şeyin-yapının “şekillenmiş” olduğuna uyanmak o şeyin yeniden biçimlendirilmesine giden yolun ilk adımı değil midir ?
Kendi ihtiyaçlarını sahiplenmek iki kişi arasındaki ortak alanın çocuğu olan ilişkide üreyecek olanın verimliği için gerekli de, taraflar kendinde tamamsa takımın tıkır tıkır yürümesi, gibi… Elbette destekleşilecek, birbirine el verilecek, ama bunun sınırı, yordamı , sanatı, olası… Hiç pas atayıp hep top bekleyen oyuncularla bir takım neye benzer? Kendi payına düşeni yaptığında oyuncular, işin birliği o zaman…
***
İyi haber,
Gerçek kırıklar ve kırık aynalardan bakıldığı için kırık “görünen”ler arasındaki ayrım mümkün hale gelince, onarılan , yenilenen aynalar …
Kimsenin kırılmadığı bir pembe tablo değil vaad edilen; söz edilen , içgörü ve bütünlüğe , anlayış içre sevgiye bir yolun geçmekte olduğu, ilişki- iletişim aynasından.
“It is not our purpose to become each other; it is to recognize each other, to learn to see the other and honor him for what he is. – Love isn’t there to make us happy. I believe it exists to show us how much we can endure.” Hermann Hesse
1.1.2021, Psk. Alev Topçu
#insanbütün
Levent
Harika bir yazı. Derinlikli, ikili ilişkilere bilimsel açıklamalar getiren. Okurken biraz zorlandığımı da belirteyim. ( Diş ağrımdan belki!)
Tebrikler.
A.Arin
Teşekkür ediyorum, şifa olsun