Felsefeye Veda

“….Kant’ta artık hiçbir insani zayıflığı, hüznün hiçbir hakiki vurgusunu göremez hale geldiğim an felsefeden yüz çevirdim; Kant’ta ve bütün filozoflarda… Müzikle, mistik pratiklerle ve şiirle karşılaştırıldığında felsefi faaliyet, sadece utangaçlarla ılımlıların gözünde itibarı olan şaibeli bir derinlikle ve azalmış bir canlılıkla ilgilenir. Felsefe bu anlamda, -gayri şahsi endişe , kansız fikirlere sığınma –hayatın baştan çıkarıcı taşkınlığından kaçanların yoludur. Hemen hemen bütün filozofların sonu iyi olmuştur: işte felsefeye karşı baş gerekçe. Sokrates’in sonu trajik değildi: bir yanlış anlamadır, bir pedagogun sonudur- ve eğer Nietzsche deliliğe gömüldüyse , şair ve mütefekkir olaraktır bu: akıl yürütmelerinin değil, vecdlerinin kefaretini ödemiştir. 

Varoluşun içinden açıklamalarla sıyrılınamaz, buna ancak maruz kalınabilir, bu sevilir yada bundan nefret edilir, tapınılır yada çekinilir; bizzat varlığın ritmini , duraksamalarını , tutarsızlıklarını , buruk veya neşeli coşkularını yansıtan o mutluluk ve nefret sıralaması yaşanarak…

İster sürpriz ister zorunluluk nedeniyle olsun, tartışmasız bir bozguna uğramayan var mıdır ? O zaman ellerini dua için açıp, sonra felsefenin cevaplarından bile daha boş bir halde iki yanına bırakmayan var mıdır ? Felsefenin görevi, adeta, feleğin dalgınlığın kargaşanın berisinde yol almamıza şaşırmadıkça bizi korumak ve bu kargaşaya dalmak zorunda kalır kalmaz da bizi terk etmektir. 

 Evren tartışılmaz ,ifade edilir. Felsefe ise bunu ifade etmez. Hakiki meseleler ancak felsefe katledilip tüketildiğinde başlar ; bütün anlarımızın kök saldığı Meçhul önünde, vazgeçişin işareti olarak son noktayı koyan büyük bir cildin son bölümünden sonra başlar, rızkımızdan tabiatıyla daha mühim ve dolaysız olduğundan o Meçhul’le mücadele etmemiz gerekir. Burada filozof bizi bırakır: felaket düşmanıdır, akıl gibi sağduyulu ve akıl kadar temkinlidir. Eski bir cüzzamlıyla , bütün taşkınlıklardan haberdar olan bir şairle ve yüceliğiyle gönül çemberini aşan bir müzisyenle birlikte kalırız. Gerçekten yaşamaya ancak felsefenin ucunda, onun yıkıntılarının üzerinde, dehşet verici hükümsüzlüğünü ve hiçbir yardımda bulunamayacağını anladığımızda başlarız.

Olan, sözün kışkırtmasından hiç hoşlanmaz; bunun içsel tecrübesi de imtiyazlı ve ifade edilmez olan anın ötesinde hiçbir şey açıklamaz. Zaten varlığın kendisi de Hiçliğin bir iddiasıdır.

Sadece ümitsizlik nedeniyle tanımlar getiririz. Bir formül gerekmektedir , hatta pek çok formül; en azından zihne bir haklılık ve yokluğa gösteriş sağlamak için….

Ne kavram , ne vecd bir sonuca götürür. Müzik bizi varlığın “mahremiyeti “ne daldırdığı zaman , çabucak yüzeye çıkarız: yanılsamanın etkisi dağılır ve bilginin boş olduğu ortaya çıkar.

Temas ettiğimiz şeyler ve tasarladıklarımız, duyularımız ve aklımız kadar gayri muhtemeldir; ancak keyfince kullanılabilen – ve tesirsiz olan- sözlü evrenimiz içinde emin oluruz. 

Varlık dilsizdir ve zihin gevezedir. Bunun adına bilmek denir.”

Cioran , Çürümenin Kitabı

Leave a Reply

Your email address will not be published.


Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/kozmikpsk/public_html/wp-includes/functions.php on line 5221