İnsan Olma Mücadelesi

Çocuk ve hayvanlara kötü muamele, terör, ekonomik-sosyal zorluklar arasında insan olma duygusunu sürdürmek için mücadele etmek zorundayız. Izdırabın sakinleşmeden önce ağırlaşarak sürmesi ve yol boyunca insani içgüdülerimizi uyuşturması ihtimali üzerinde sanırım hem fikiriz. Joseph Stalin’e atfedilen alıntıyı hatırlayalım: “Bir ölüm bir trajedidir. Bir milyon ölüm bir istatistiktir. ”

İnsani şefkat, önceden, çok daha küçük ve daha yalıtılmış bir dünyada gelişmişti. Şimdi ekranlarımızdaki haberler, işe giderken yolda gördüğümüz yoksulluk, etrafımızdaki suç dalgası-acı, insanın taşıma kapasitesini zorluyor.

Yakın ilişkilerde şefkat bile, ki bir kişisel ödül içerir, her zamankinden daha fazla baskı altında. Eskiden hastalık, yas, felaketlerle tetiklenen şefkat simdi, farklı nedenlerle ( örn. iş hayatı sorunları) canı sıkkın bir partnere empati gerekliliği olarak ortaya çıkabiliyor. Yakın ilişkilerde şefkatin uğradığı başarısızlığın dehşeti ( orta-uzun vade sürdürülebilirlik noktasında) yetersizlik duygularını, samimiyetten kaçınmak, kontrolcü davranış, baskınlık kurma eğilimi gibi talihsiz adaptasyonları tetiklemekte. Aynı zamanda empati duyulmak bir “özellik” haline gelmekte; danışanlarımdan empati eksikliğinden en çok yakınanların kendileriyle aynı fikirde olmayan yada kendilerini onaylamayanlara empati duymayan insanlar olduklarını gözlemliyorum. Kendilerine hak gördüklerinden daha az empati gösterildiğinde , duruma içerlemekteler ki bu da sonunda kendilerine daha az empati duyulmasını neredeyse garanti etmekte; içerlemiş bir insana empati duymak kolay değildir. İçerlemiş, kırgın partnerlerimize empati duymamız gerekse de duygusal karşılıklılık yasası gereği ( ne koyarsan onu alırsın) içer(i)emedeki artışın ortamdaki empatide azalmaya sebep olması beklenir.

Konu içerleme, kırgınlık olduğunda duygusal karşılıklılığın gücünü unutuyor gibiyiz , deneyim bize bunun her şeyi daha zor hale getirdiğini söylemesine rağmen.

Deneyimden ders almıyoruz çünkü kızgınlığı, kırgınlığı haklı göstermeye niyetliyiz. Kınama hedeflerimizin gerçekte ne kadar kötü veya haksız olduğuna dair kanıtlar sunan avukatlar haline gelmek ve yaptığımız her şeyi haklı görme/göstermede oldukça iyiyiz.

Peki neden kutlayamayağımız kedere, dindiremeyeceğimiz acıyla, rahatlatamayacağımız üzüntüye tanıklık eder yada onu deneyimleriz?

Izdırap ve kötülüğün ortasında , insan olma hissiyatına bağlı kalma çabası, üstü kapalı suçluluk , utanç duyguları içeren iç çatışma sesleri yaratır. Ancak bunlar haklılıkla (mantığa bürüme ) gizlenebilir. Bazılarımızda, bu sesler soluktur. Bazılarında, feryatları duyulur. Ve bazı insanlar, kendileriyle saplantılı hale gelerek bu sesleri boğmaya çalışır.

Böylesine karmaşık bir dünyada, başkalarının acılarına sürekli olarak uyanık halde normal bir şekilde işlev görmenin imkansızlığını kabul etmekle birlikte, motive ettiği eyleme geç(e)meden hissedilen şefkatin kişiye “güçsüz” hissettireceğini, güçsüz olan empatinin de sonunda küçümsemeye döndüğünü ifade etmek gerekli; “mağdur-suçlamanın” arka planı…

Alman oyun yazarı BertoltBrecht’in ünlü bir sözüdür; sokakta ilk kez bir dilenci gördüğümüzde, ona bir ceket verir, ,ikinci görüşte (hala fakir olduğunun farkına vardığımızda), onu uzaklaştırması için bir polis çağırırız.

KENDİNE ŞEFKAT

Dünyada yaşanan acılar ve kötülükler tarafından boğulmadan, insanlık duygusunu korumak için kendimizi nasıl güçlendiririz?

İlk adım, daha insancıl duygularımızla temas ettiğimizde kendimizi daha çok sevdiğimizi kabul etmektir. Şefkat duyduğumuz zamanlarda kendimizi daha fazla severiz. Bundan şüphe ediyorsanız, bir dahaki sefere şefkat duymakta zorlandığınızda vücudunuza ve düşüncelerinize dikkat edin. Gerginliğin, kalp atış hızının, olumsuz düşünce selinin ve bir tür öfkenin farkına varacaksınız.

Kendine şefkat, ızdırap ve zorluklar karsısında iyileşme, gelişme ve onarım motivasyonuyla kişinin kendisini anlamasıdır (kendinle empati…)
Burada , iyileşme, gelişme ve tamir etme motivasyonu, kendine şefkati, kendine acınmanın güçsüzlüğünden ayırır.

Kendine şefkat, uzun vadeli menfaatleri yabancılar için şefkatin ödülleri ve sevdiklerimiz için şefkat gerekliliği ile dengelememize izin verir.

Kendine şefkat duyabilmek, duygusal tepkiselliği düşürür ve diğerlerinin daha derindeki kırılganlıklarına karşı duyarlılığı arttırır, bu da kendimiz ve diğerleri arasındaki farklılıklara saygı duymayı sağlar. Başkalarının saygınlığına saygı duymak , benlik duygusunu güçlendirir (Kendimizi başkalarına saygı duyarken daha çok severiz , onları değersizleştirme dürtüsüne kapılmadığımızda.)

Kendine şefkat, fiziksel ve zihinsel kaynaklara aracılık ederken, başkalarına karşı şefkat yorucu olmak yerine güçlendirici, tehdit olmaktan ziyade kendini yükseltici ve tüketici olmak yerine kişiyi yenileyici hale gelir.

İnsanlık Duygusu Nasıl Beslenir ?

Çocukları Koruyun: Çocuklarını koruyamayan bir toplumun kaderi hakkında endişeliyim Kişisel olarak nezaketsizlikle karşı karşıya kaldığımda, saygı ile karşılık vermeye çalışırım, o kişiye agresif yaklaşımın, çocukları için, ilgisizlik-değersizlik türünden ödeyeceği bir bedel yaratacağını düşünürüm. Böyle davranmak, bir pisliğe bir pislik gibi tepki göstermekten daha güçlendiricidir.

Hizmet Edin: İstihdamdaki artışa rağmen, gönüllülük geçen yıl ilk kez% 25’in altına düştü. ( Çalışanların gönüllülüğe katılımı oranları, işsizlerden daha yüksek) Araştırmalar açıkça, bencil olmayan davranışların, sağlıklı bir iyilik hali için gerekliliğini göstermektedir. Resmi gönüllü çalışma yapmak için zamanınız yoksa, başkalarının yararına bazı küçük şeyler yapın.

Yetişkin Beyin’de Kalın: Genel olarak, insanlar yaş ile daha şefkatli ve ahlaki hale gelir. Bu kısmen, prefrontal korteksin gelişimi, yaşamın üçüncü on yılına kadar tamamlanmamasıyla ilgili, ki bu gelişimle diğer insanların bakış açılarını daha iyi görebiliyor ve sezgisel olarak hepimizin farklılıklardan çok insan olma paydasında buluştuğumuzu sezgisel olarak anlayabiliyoruz.

Ancak stres altında, insanlar, çoğunlukla çocukluktaki duygusal düzenleme(me) alışkanlıklarına döner , inkar, suçlama, kaçınma mekanizmalarını kullanma eğilimi gösterirler.

3 yaşındaki bir çocuğun beyni, kendisiyle meşgul, talepkar, basiteştiren, hoşgörüsüz türdendir. Ve dikkat edin yetişkin olarak bizler, ne sıksıklıkla, yeni yürümeye başlayan çocuğun en sevdiği iki kelime olan “Benim!” veya “Hayır!” kelimeleriyle düşünürüz. Bu yaştaki çocuğun beyni, bir şeyi geliştirmeyi bilmez, sadece duygusal durumlarını iyileştirmesi için etrafa, birilerine alarm göndermeye çalışır.
*
Yetişkin beynine geçiş yapmanın en kolay yollarından biri şu soruyu sormaktır;

“Kendim ve etrafımdakiler için , hayatı daha iyi hale getirmek için neler yapabilirim?”

Kısacası, nasıl daha insancıl olabilirim

Çeviri: Psk. Alev A.Topçu
Kaynak: psychologytoday/struggle to be human

Leave a Reply

Your email address will not be published.


Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/kozmikpsk/public_html/wp-includes/functions.php on line 5221