Özlemimizi yaşamak demek, kadınların acısı hakkında bir şeyi anlamak demektir. Acı hepimizin yaşamımın bir parçasıdır, ancak kadınlar için bu özellikle doğru. Acı, özlemimizle ve hayatımızda özlemimizi nasıl yaşadığımızla birbirine geçmiş haldedir. Bedenlerimiz, boşaltma, arındırma ve beklemenin yeni bir yaşam ve sevgiye olan özlemin fiziksel bir yansıması olan regl sırasında, aylık olarak genellikle ağrı çeker. Bir çocuğu dokuz ay boyunca karnımızda taşımanın kesintili olarak süren ağrısını çekeriz ve doğurganlık sona erdiğinde menopoz sıkıntısını çekebiliriz.
Kalplerimiz, ailelerimizin üzüntülerini ve çevremizdeki hayatın kederini taşır. Üzüntü ve kederimiz özlemimizin ve kolektife yönelik iç güdülerimizin ifadeleridir, duygularımızın bedenlerimize ve topluluk yaşantımıza nasıl uzandığını yansıtır.Birçok kadınsı gizem gibi, özlem de bütünlüğün bir gizemidir. Bir eksiklik , bir ihtiyaç gibi görünür , aslında “birleşme ve yakınlığın yaşayan bir işareti”dir.
Bir kadın, özlemini kaynağına kadar takip ederse, ihtiyacının sadece kendisine dayanmadığını, tıpkı ilişki ve çocuklarına özlemin, devam etmek isteyen yaşamın kendisinin bir ifadesi olması gibi, bu ihtiyacın yaşamın kendisine de ait olan bir ihtiyaç olduğunu görür. Özlem, yaşamın tümüne nasıl bağlı olduğumuzu ve yaşamın tümü için nasıl birer vasıta olduğumuzu, en derin ihtiyaçlarımızın aslında nasıl kendimizden daha büyük güçlerin bireysel ifadeleri olduğunu açığa çıkarır. Benzer şekilde hissettiğimiz acılar bilinçli olarak veya bilinçsizce yaşamın acılarına ve kolektif uygarlığın acılarına bağlıdır.
Bir kadın çocuklarının ve ailesinin hayallerini hayal edebilir, çocukları ve eşi tarafından yaşanması geçerli potansiyelleri bilebilir. Ayrıca yerkürenin ve çevresindeki yaşamın hayallerine sahip olabilir. Özlemi, bir medeniyete olan özlem ve evren vasıtasıyla ifade bulmaya çalışan bir yüceliğe dair biz özlemdir. Özlemimiz ve acımız, tüm dünyanın acısının bir parçasıdır. Kadınlar özlemlerini ve özlem acısını bireyselleştirmeyi ve içselleştirmeyi bıraktıklarında, onları ve kendilerini, “daha büyük bir şeyin ifadesi” olarak gördüklerinde, etkin hale gelen bir güç olan kolektifin gücüne bağlı olan özlemin gücüne adım atarlar.
Acımız bizim için gerçek olanla, bağlantısını kaybetmiş bir dünyada yaşamaya dair gerçekçi bir tepkidir. Farklı bir şeyi istemenin ve farklı bir şeye ihtiyaç duymanın , ancak onu nasıl görünür hale getireceğini bilmemenin acısıdır.Bir kez kabul edildiğinde, tıpkı kendi bireysel acımızın farklı bir şekilde yaşama ihtiyacımızın farkına varmamızı sağlaması gibi, değişim için yakıt haline gelen bir acıdır.
Kadının tarih boyunca ızdırabı, bütüne aittir, bütünde bir yeri vardır. Üzüntümüzü yeni bir ışıkta görene , onun bilgeliğini fark edene ve onun kişisel sorunlarımız değil “bizim vasıtamızla çalışan yaşam” olduğunu anlayana kadar , özlem gücü ve kolektifin gücü birlikte çalışamaz.
Bağlılıklarımız eğer fark edilirler ve kullanılırlarsa besleyebilen ve beslenebilen , iyileşebilen ve iyileştirebilen bilinç ve ilgi ipliklerini yaratır.
Doğal bağlantılılığımızla özlemimizi uyumlu hale getirmek ve onların nasıl birlikte çalışabildiklerini görme itiyacına saygı duymayan bir dünyada, yaşamla bağlarımızı nasıl kopardığımızın acısına katlanma istekliliğimiz, mecburen, söz konusu olur. Doğal ve gerçek olandan nasıl ödün verdiğimizin acısına katlanma istekliliğimiz… Bu ,daha çok acı , daha fazla ızdırap mı demektir ? Aslında, ilahi olanın doğası olan kendi doğamızın özlem okyanusunda yüzmek demektir. Yaralarımız bütünün bir parçasıdır ve bütün tarafından bilinçli olarak kabule ihtiyaç duyar.
Acının gücü, yaşanmadığı, saygı duyulmadığı, unutulduğu veya sahiplendirilmediği takdirde, amacına hizmet edemez. Bu anlamda ,yaraların doğasını görme, onları kabul etme, onları oldukları halleriyle anlama, kadınlar için mecburidir, henüz yaşama bilinçli olarak sokulmamış olan bir güç geçididir. “ H. Hart, Kadın Bedeninin Spiritüel Gücü