“..İnsanın gerek tür, gerekse birey olarak gelişim sürecinde kat edeceği yol, daha çok sürüklenmenin (esirliğin) azaltılması , bireysel/ türsel sorumluluğun (etik bilincin ) arttırılması yönünde olacaktır. Bu hem bir kazanım ve güçlenim, hem de çok ağır bir yüktür. İnsanı ‘yapar’:
Sorumluluk , eğer burada bir kesin emirden bahsedilebilirse, insanı esirliğe karşı harekete geçiren bir kesin emirdir. Hareketten öncedir ve her hareketten sonra da artar. Sorumlu olan, iradedir. İnsan iradesinin gücü , sorumluluğunun ölçüsüdür. Zira sorumluluk hür iradenin belirleyicidir. Hürriyetimizi belirleyen, onu zorunlu kılan, hürriyetimizi asla inkar edilemez hale koyan unsur budur. Bize sorumluluk şeklinde nüfuz eden hürriyet, hareketlerimizde bize hakim olur, bizi eyleme geçirir, bizi bizzat onu istemeye mahkûm edecek şekilde suçlar. Hareketten önce sorumluyuz, fakat ancak hareket ederken hür oluruz. Sorumluluk, hürriyetimizi bizzat kendimizden çıkarmak suretiyle yaratan şeydir. Sadece sorumlu olduğumuz için, hürüz. ( Topçu 2006:97)
Elbette ki bireysellik ve bilinç kavramları, özgür irade sorunsalıyla iç içedir. Sorumluluğu,’ her şeyin sorumlusu olabiliriz’ duygu ve düşüncesini üstlenmeye hazır olmak , insaf dairesinde olacaktır. ‘Tam özgür ‘olmadığımız , mutlak sorumlu olamayacağımız, dünyadalığımızda maruz kaldığımız iç ve dış şiddet nedeniyle ortadadır. Ancak, ‘tam sorumluymuşuz gibi davranmak’ : İşte bizi özgür kılacak yegâne yöntem budur.
Sözün kısası, özgürlüğümüzü ,özgürmüşüz gibi davranmakla-davranırken biz yaratırız. Burada en büyük sorunsal yatıyor: Özgürlüğümüzü bilmek, fark etmek mümkün müdür? Özgürlük şampiyonlarının üzerindeki yaldızı kazırsak, bir şeye /dayatmaya ‘karşı’ özgür davranmanın , başka bir şeyin /arzunun esareti altında sürüklenmek olduğunu sıkça fark etmiyor muyuz? Sorunun yanıtı, sorunun kendisi galiba: Bu sorgulamaya hep açık, kuşkuda olmak-ne kadarına tahammül edebilirsek tabi ki-.
Özgürlük , ‘eğer sorguluyorsak’, vardır/ var gibidir…”
M.Bilgin Saydam, Ara’f’dalık-lar