Yas, kendisiyle aramızda bir bağ oluşmuş bir yapının ( bir insan, ilişki , iş vb ) kaybına verilen yanıt olarak tanımlanır. Burada, çoğunlukla, bir kayba verilen duygusal tepkiye odaklanılsa da yas olgusu, fiziksel, bilişsel, davranışsal, sosyo- kültürel, ruhsal ve felsefi boyutlara sahiptir.
İçinden geçtiğimiz pandemi günlerinde, yas ve kayıp teması hayatlarımızda nasıl hissediliyor?
Hayatımda ne değişti, eskiden yaptığım neleri yapamıyorum sorusuna verebileceğimiz pek çok yanıt var;
Arkadaşlarla görüşememek, iş ve hayata eskisi gibi katılamamak, rahatça ( bir şey olur korkusu olmadan ) hareket edememek, bakkala ekmek gibi sıradan bir işin olaya dönüşmesi, yüzüme bir şey bulaşır mı diye dokunamamak …….
Geçmişe özlem, ‘eskisi gibi olacak mı, normalde nelere sahipmişim’ sor(g)uları yanında, kaybolarak değişenler için üzgün hissediyoruz. Burada görülmeme ihtimali olan, sevilen birinin kaybında yaşanan yastan farklı olarak, dile getirilmeyen tanınmayan yas/kayıp olabilir ki bunun işlenmesi daha zor, zira bir insanı kaybedince yaşanılan yasta verilen sosyal destek , kültürel ritüeller bu durumda yapıl(a)mayabiliyor.
Resmi bir tören yok çünkü, elden geldiğince evlerimizde olmak zorundayız, Ayrıca, bunu yaşayan bir kişi yada bir grup insan olsaydı , durumun dışında olanlar destek için harekete geçerdi, ancak şimdi kolektif olarak içindeyiz. Durumun bu tarafı, hem destek sistemlerinin ulaşılabilirliği , hem harekete geçirilmesi gerekliliğini görmek konusunda uyanık olmaya çağıran bir nokta olabilir.
Yas deneyiminde, inkar-öfke- pazarlık- kabul aşamaları lineer olmayan şekillerde , dalgalanarak, Melborune den klinik psikolog Kim Felminham’ın önerdiği üzere ,bir “girdap” gibi hissedilebilir, yaşanabilir, şimdi’nin ötesine uzanan gelip giden , hatta aynı anda farklı his-aşamaları içeren.. Bu nedenle aynı kişi hissizleşme, inkar, öfke ve üzüntüyü hemen hemen aynı anda yaşayabilir.
Bu kapsamda, salgının getirdikleriyle ilgili yası çok yoğun hissettiğimiz yada o kadar hissetmediğimiz zamanlardan geçmek, bir kaç gün iyi hissedip ardından kederlenmek , bir şey yapmak istemek ama yapamamak gibi durumlar normal; ve inançsızlık, hassasiyet, hayal kırıklığı hisleri, hemen hemen üzüntü kadar yaygın…
Bu hislerin, ortaya çıkması olağan olduğu gibi, hedefini arayıp bulamaması, şaşırması olasılığı da mevcut, zira normal zamanlarda şüpheli-fail bir insanken bu durumda gözle görülmeyen bir tehdit.
Hisler Doğal, Kabul Edelim.
Yas yada kayıpla gelen üzüntü ruh sağlığı sorunu olarak adlandırılmıyor ( ancak doğru işlenmediği ve destek almadığında oraya doğru yol alabilir ) Bu dalgalı hislerin olağan ustu haller için normal insani reaksiyonlar olduğunu kabul etmek elzem.
Burada yapılabilecek hata, bu duygular yokmuş gibi davranmak, onları bastırmak, inkar etmek , kendilerinden kaçmak. Tam da burada, bu talihsiz olay vesilesiyle, hayatın normal akışında farkında olmadığımız, temas etmediğimiz duygularımızın farkına varma ve zorlayıcı olanlarla baş etme becerilerini geliştirme fırsatı durmakta.
İlk aşama hissi kabul etmek, görmek, orada olduğunu tanımak. Ancak ondan sonra onu işlemek ( örn. Bir insanla konuşup destek alma, ne yapabileceği üzerine düşünme gibi ) gerçekleşebilir.
İçinden geçmekte olduğumuz neyse, isimlendirmek, anlamlandırmak da katkı sağlar çünkü o zaman bununla ilgili bir şey yapma ve iyileşmeye yol alma gerçekleşmeye başlayabilir. (Hastalığın teşhis edilmeden tedavisi , arızanın arıza olduğu kabul edilmeden onarımı olur mu ?) Kayıp yokmuşçasına davranmak, duygudan kaçınmak yerine, gerçekçi ve eylemci bir iyimserlik ve umudu beslemek, yaşama tutunmak dayanıklılığı destekleyecektir.
Bu trajedi-afetten ilhamını alan mizahın yükseldiğini gözlemliyoruz, mizah acıyı hafifletmenin de , yaşamı çekilir kılmanın da bir yolu olarak işlevsel, diğer yandan bu mizah çabasında sorulası sorular var; mizah kullanımı acı-kaybı yok sayma-yadsımaya varıyor mu ( derece-doz aşımı) ve mizah, birlikte gülümsemek el ele vermenin bir aracısı, yolu olarak mı kullanılıyor yoksa ayrışmaya mı hizmet ediyor , birlik olmanın öneminin yadsınamayacağı şu günlerde.
Bireysel ve Kolektif İklim
Bireysel olarak, günlük aktivitelerimizdeki özerlik ve vasıta-araçlarımızla ilgili sınırlamalar yaşıyoruz.
Mahremiyetimiz, hareket serbestimiz azaldı, bazılarımız kendi sağlıkları ve toplum sağlığı için zorunlu olarak takibe alındı. Pek çok insan bunların yanında ekonomik, ailevi sorunlar ve hastalık teşhisiyle mücadele etmekte.
Bazı toplaşmalar, misal evlilik planları, festivaller vb yada kutlamalar , doğum günleri , aileler için çocuklarının başarıları, kutlanmadan geçip gidiyor, belki gidiyor olacak . Bazı şeyler tamamen kaybolacak, bazıları dönecek.
Dolasıyla bireysel değil toplu bir üzüntüden geçiyoruz. Topluca yası tutulan, normal hayat tarzlarımızın , iletişim yollarımızın kaybı. bu anlamda önü de net olmayan , geleceğe dair belirsizlikle neredeyse beklentisel hale gelen bir yastan söz ediyoruz. 2020 başından beri olanlar, iklim değişikliği, çevre sorunları, insanlık nereye gidiyor soruları beraberinde , kıyamet senaryoları havada uçuşuyor. Dolayısıyla, şimdi-andaki zorlanmaların üstüne , geleceğe yönelen kaygı ekleniyor; ya ….. olursa ? Gelecek senaryolarının en kötüsü düşünüldüğünde, ‘beklentisel yas’ ın oluşumu ve kaygı olarak görülmesi söz konusu.
Diğer yandan, normallik ve bağlantı kaybı ( yeni bağlantı-iletisim yolları ortaya çıkıyorsa da ) güvenlik hissimizi baltaladı.
Baş etme, Nasıl?
Ortak bir acı-zorluğun deneyimlenmekte olduğunu görmek,
İnsanların duygusal, farklı tepkileri olabilir ve bunlara bir miktar alan bırakmak, tolere edebilmek gerek.
Felaket senaryoları , kaygıyı beslediğinde, içinde olunan an’a gelmek , kontrol dairesi’nde olana odaklanmak ve teşekkürle yürümeye devam etmek
Nefese-an’a odaklanmak, kaygı-korku farkındalığı, duygulara mümkün olduğunca yapıcı çıkış-ifade yolları aramak psikolojik sağlamlığa destek olacaktır.
Bugüne kadar , belki hakkıyla dile getirilmeyen sevgimizi sevdiklerimize dile getirmek
Hem kendi yaşamımızı hem onların yaşamını onurlandırmak
Onlara kalben daha sıkı sarılmak, sağlık talimatlarına uyarak elden geleni yapmaya odaklanmak ( kontrol dairesi içinde…)
Bilmemenin hissettirdiği rahatsızlığı, meraka , bilmemeye açık olmaya yada bilişin başka bir formuna ve endişe-korkuyu panzehiri sevgi-güvene dönüştürmek, gerçekten değerli olanın görünür olmasına aracı kılmak mümkündür.
Zor zamanlar, içimizdeki gücü ve cevheri ortaya çıkaransa, hatırlayalım;
Kaygı ve korku; şefkat ve güvenin ortaya çıkmasına hizmet edebilir.
**
Yaşamın başı ve sonu olduğu gerçeği ‘ kaderse’
Arada olana vereceğimiz cevap ( tepki değil) başımıza gelenle ne yapacağımız, irademizle şekillenen sınavımız, dersimiz…
“Her şey bir insanın elinden alınabilir, bir şey dışında; insan özgürlüklerinin sonuncusu olan, kişinin herhangi bir koşulda tutumunu seçmesi, kendi yolunu belirlemesi.” Viktor E. Frankl
Bütünün esenliğine
9.4.2020
Psk. Alev Topcu